Kader GÜR
  • 01/01/1970 Son günceleme: 04/11/2008 23:11
  • 19.917

Cumhuriyetimizin 85. yılını kutladığımız şu günlerde, ülkemiz, tarihinin en önemli davasına şahitlik etmektedir.

Kamuoyunda Ergenekon olarak bilinen davanın soruşturması derinleştikçe, ruhunun çok eski tarihlere dayandığı yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır. Çünkü Cumhuriyetimizin kurulduğu 29 Ekim 1923 tarihinden itibaren günümüze kadar yaşanan ya da ortaya çıkarılan, inanan insanlara baskı amaçlı kullanılan, “İrticâ, Yobazlık, Laiklik” eksenli, birçok önemli olay, zaman ve mekânları farklı olsa da, kurgulanışları itibarıyla, tıpatıp birbirine benzemekte ve aynı eksende devam etmektedir. Biz, binlerce olay arasından önemli olanlarına değineceğiz.

Bu olayların en başta geleni, hiç şüphesiz ki, 'İrticaî kalkışma' şeklinde sunulan Menemen Olayı’dır. 23 Aralık 1930’da meydana gelen ve tarihe 'Menemen Olayı' olarak geçen Asteğmen Kubilay'ın katledilmesinin üzerinden 78 yıl geçti. Ancak hadiseyle ilgili şüpheler zihinlerden hiç çıkmadı. Bir kesimin ısrarla 'irtica kalkışması' diye sunduğu olayların faillerinin İslami değerlerle ilgisinin bulunmadığı, Genelkurmay Başkanlığı'nın arşivine göre Kubilay'ın katillerinin esrarkeş olduğu, Menemen vesile kılınarak dindar halk üzerinde yıllarca baskı oluşturulduğu ve hâlâ daha oluşturulmaya devam edildiği yıllar sonra ortaya çıktı.( 24 Aralık 2006–Zaman)

İkinci önemli olay ise, 27 Mayıs 1960 İhtilâli’dir. İhtilâl sonunda, Başbakan Adnan Menderes ve Demokrat Parti mensupları Yassıada'da 14 ayrı davadan yargılandı. Üç idam, 12 müebbet ve yüzlerce ağır hapis cezası çıktı. On bir ay süren duruşmalarda, yöneltilen suçlar, Menemen eksenliydi. Bu suçlamalardan bazıları şunlardı:

“Halk, Eyüp'e yapılan hizmetler sebebiyle Başbakan Adnan Menderes'e yüzlerce teşekkür telgrafı gönderdi. Bunlar bile Menderes'in Yassıada'daki dava dosyalarında yer aldı.

Eyüp'teki 147 eseri Menderes restore ettirdi. Eyüpsultan'ın Mekke-Medine gibi uğrak bir yer olmasını istiyordu. Ancak bu düşüncesi Yassıada'da aleyhine delil olarak kullanıldı.

Kur'an-ı Kerim basmak için Diyanet, Almanya'ya bir matbaa sipariş etti. Prova baskı beğenildi. Bu girişim, darbeden sonra Menderes aleyhine kullanıldı. Kur'an sayfaları dava dosyasına girdi.”( 09 Eylül 2006-Zaman) Milletin iradesi müthiş bir darbe yedi. Bu ihtilâlin sonucunda halkın sevdiği bir başbakanın idamı, ülkemizin alnında bir kara leke gibi.

Üçüncü önemli olay ise 28 Şubat sürecidir. İrtica yaygarası ve inançlı insanları karalama çabaları bu dönemde de devam eder. Kurgulanan olayların ve kurulan tezgâhların yıllar sonra gerçek yüzleri ortaya çıktı.

Ergenekon soruşturması kapsamında ifadesine başvurulan bir gizli tanık, 28 Şubat döneminde kurulan çirkin tezgahların, Fadime Şahin - Müslüm Gündüz ve Ali-Emire Kalkancı skandallarının perde arkasını gözler önüne serdi.

 Fadime Şahin telekız, Ali Kalkancı alkolik çıktı.( 07 Ağustos 2008 Yeni Şafak) Milletin iradesi yine darbe yedi.

Diğer bir olay ise, 17 Mayıs 2006’da meydana gelen Danıştay saldırısıdır. Avukat Arslan Alparslan’ın gerçekleştirdiği saldırıda, üye Mustafa Yücel Özbilgin hayatını kaybederken, Daire Başkanı Mustafa Birden’in de aralarında bulunduğu dört kişi yaralandı. Yakalanan saldırganın, saldırıyı türban için gerçekleştirildiği iddia edildi. 'Türban saldırısı' dendi, ulusalcı ilişkiler ortaya çıktı. Arslan'ın üzerinden Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi'nin kartviziti ile Ulusal Haber basın kartı çıktı. Saldırgan ile birlikte 3 kişinin, Cumhuriyet Gazetesi'ne 3 el bombasının atılması olaylarını da gerçekleştirdiği belirlendi. .( 14 Şubat 2008-Zaman)

Son olay ise, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın, şaşırtıcı bir şekilde, AK Parti hakkında kapatma davası açması, “Laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmak”la suçlaması; Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan ve eski TBMM Başkanı AK Parti Manisa Milletvekili Bülent Arınç başta olmak üzere, 71 AK Partili hakkında siyaset yasağı istemesidir. Bu davada da yöneltilen suçlar kurgusal ve diğer olaylarla dorusaldır.

Bütün bu olaylarda, ne irtica, ne mürteci, ne de laikliğe saldırı vardır. Görülüyor ki, irtica da, mürteci de, laikliğe saldıran da kendileridir. Suçlarının cezasını da başkalarına çektirmektedirler.

Evet, 29 Ekim 1923’te, meşru bir Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin içinde de gayr-i meşru bir cumhuriyet daha kurulmuştur: “Ergenekon Cumhuriyeti!..” 85. yılını kutladığımız Cumhuriyetimizde hâlâ bağımsızlık savaşı mı veriyoruz?.. Ne dersiniz?..

Yazarın Yazıları