Ömer KASAP
  • 01/01/1970 Son günceleme: 23/11/2013 23:11
  • 12.562

Siyasi hafızamın çocukluğuma denk gelen takvim yapraklarından hatırladığım tek ayrım ‘sağcı ve solcu’ kavramıydı. Siyaset önce ikiye, sonra yirmi ikiye, onlarda kendi içerisinde iki yüz yirmi ikiye...

 

Sadece siyaset değil, toplumun tüm inanç ve doğruları da hücrelerine bölündü. 

Ekonomik ivmelenmelerle olgunlaşan Türkiye’nin   ‘Nar’ gibi kabuğunu kırması kaçınılmazdı ve nitekim.

‘Kabuğunu Kırdı’. Bereket sembolü ‘Nar’ ın  ‘ince’ zarlarla bir arada tuttuğu her bir tanesinden bereket beklerken, ‘zerre’lerine ayrıldık. Elinde kaşıkla bugünü bekleyenler yerden toplama yarışına girdiler; afiyet olsun! 

Öylesine dağıldık, öylesine başkalaştık ki düşmana gerek yok; biz bize yeteriz. 

Birileri  ‘Marmaray’ ı ‘ıslatmak’ için elinde çiviyle  tünelde geziyor, birileri istehareye yatmış ‘ekonomik kriz’ bekliyor.

Ve en vahimi de yine birileri, daha önce çevre yolu bağlantıları tamamlanmış ‘Barış Köprüsü’nün geçtiğimiz hafta  Başbakan tarafından Diyarbakır’da atılan temeli henüz kurumadan,  Maya’ların 31 Aralık 2012 kıyamet kehanetinden daha iddialısını haykırıyor ve tarihin asla unutmayacağı sözleri kazıyorlar taze harca; “Doğu Kürtlere verildi.” 

Puzzle mı bu Memleket bir parçasını vereceksin?  Barzani Diyarbakır’a Başbakan’ın değil, Diyarbakır 4.Noterinin daveti üzerine gelmiş meğer. Diyarbakır’ı damga vergisi kaçırarak Barzani’nin üzerine yapmış. Şanlıurfa hisseli tapu olduğu için Tatlıses ve Perwer’in de imzası gerektiğinden onlar da davet edilmiş haliyle. 

Sadece iki hafta önce Diyarbakır, Batman ve Mardin tutundaydım.

Terörün zıvanadan çıktığı bir döneme gelen çocukluğumda çizgi film yerine haber bültenlerini izlediğimden, ömrü hayatımda ilk kez gittim bu şehirlere ön yargıyla gittim tabi. Az biraz sakal bıraktım, beyaz Amerikalı gibi avlanmamak için.

Meraklı kişiliğime teslim olup gece yarısı kendimi sokaklara atacağımı bildiğim için, nasıl olsa gasp edilirim endişesiyle az miktarda nakit, eski bir kot pantolon aldım yanıma. Kendimden utanıyorum bu satırları yazarken ama tüm samimiyetle tüm hissiyatım böyleydi. 

Öyle değil oralar, hiç öyle değil.

Ben hislerimde, siyaset düşlerinde ayıp etmiş o insanlara.

Hepsi cömert, ikram ve ‘insan’ sever, güler yüzlü.

Sokaklarında bir tane dilencisine rastlamadım.

Mardin’in en uç beldelerinden ‘Dara’ da çocuklar ‘Cumhuriyet Türkçesiyle sıfır şive ile konuşuyor.

Girdiğim dükkânların bir çoğunda Atatürk ve TÜRK Bayrağı figürleri var.

Tarihi (kalıntılar) evlerine değil, evlerini tarihe uyarlamış bu aydın insanlar.

Türkiye Cumhuriyeti Nüfus cüzdanınızla, bugüne kadar üvey evlat muamelesi gömüş Diyarbakır’da beş paranız olmadan güvenle karnınız doyurulmuş uyuyabilirsiniz.

Mesele Bozgunculuktan beslenenlerin sükuneti bozan kehanet çığlıklarında söyledikleri gibi değil. 

Gelibolu’da, Sarıkamış’ta...  Memleketin ‘tek yürek’ olduğu ‘Milli’ mücadelelerin hiçbirinde  Laz, Kürt, Zaza olduğu için “sen evinde kal” denmedi bu toplumlara.

Kendilerini  Nobel barış ödülüne layık gören, samimiyetsiz tunç devri kahinlerinin sözlerine kulak asmayın.

Güneş batıdan doğmalı” derler, “he he” diyip geçin.

Kavgasız, huzur dolu günlerimiz olsun...

Yazarın Yazıları
Dahası