Ekrem TUNCER
  • 01/01/1970 Son günceleme: 02/01/2013 23:11
  • 90.721

“Elindeki gücü; güçsüzlere karşı baskı aracı olarak kullanarak acımasızlaşan herkes ‘firavun’dur!” Dersek çok mu ağır olur?

Geçmişte Mısır halkını yönetenlerin sıfatı olan bu ifade Hz. Musa’nın dönemindeki Firavun ile özdeşleşmiş olup; halkımızın büyük çoğunluğunun aklında ‘İlahlığını ilan eden zalim bir figür’ olarak yer etmiştir.  Müslüman bir kimseye ‘firavun’ dersek; büyük bir çoğunluktan tepki alır ve anlaşılmaz olur çıkarız.

 
Bu sebeple; Ülkemiz yöneticileri arasında, elindeki iktidar gücünü halka baskı aracı olarak kullananlara ‘firavun’ demekten imtina ediyorum. Görevi vatandaşın işini yapmak olan memur sıfatındaki bazı kişilerin, bu asli görevini unutup ‘lütfen’ edalarıyla iş yaparak insanlara çile çektirmeleri sonucu sinirlenip; ‘firavun’ diye bağırmıyorum. Yönetimi altındaki Üniversitede; öğrencilerin özel yaşamlarına müdahil olan Rektörlerin isimlerinin başına ‘Prof’ sıfatı yerine ‘Firavun’ ifadesini koymak istemiyorum. Ya da elindeki maddi imkanlarla; kendinden güçsüzleri türlü yollarla ezen kişileri bu ifadelerle özdeşleştirmiyorum.
 
Mesela; “Hayırsever Firavun olur mu?” Diye soracak olsam… Çok absürt mü olur? Hz. Musa dönemindeki Firavun’un ne kadar yardımsever birisi olduğunu hatırlatmak isterim. Ama bu yardımlar; kendisine kayıtsız şartsız tabii olan kimselere yapılırdı. Şimdi biraz durup düşünelim… Belediye Başkanlarımızın birçoğu kendisine oy çıkmayan mahallelere hizmet götürmekten imtina ederken; birçok yardım kuruluşumuz, kendi dünya görüşünden kimseleri önceleyerek yardım etmekteyken. Hatta İslami Cemaatlerimizin hemen hemen hepsi kendisine tabii olan gençleri önceleyerek burs, iş vs. yardımlar sağlamaktayken. Mensubu olduğu cemaatin yaptığı bir uygulamaya insani olarak itiraz getiren bir öğrenci kardeşimiz hemen ‘dinden çıkmış’ muamelesi görüp ‘yatık emine’ misali dışlanıverirken. Bunların örnekleri azımsanmayacak kadar çokken, benim sorum yine uygunsuz olur mu?.

Peygamber Efendimiz (sav.) gayrimüslimlere benzememek için uzattığı saçlarını kesecek kadar hassas davranırken; İslam’ı model almış ve bunun gereği gibi yaşayıp, teşvik eden kimselerin ‘Firavuni’ bir yolun esiri olmalarını nereye koyacağız?
 
Bir işyerini yönetirken; bize saygısı, itaati daha fazlaca olanı kayırır, dik başlı olanı ise sevmez ve ilk fırsatta haddini bildirmek için fırsat kollarken kime benzediğimizi biraz düşünmeliyiz. Bazı amirler; memurlarından kendileriyle iyi geçinenleri çoğu zaman kayırır ve onlar için inisiyatif alırken; diğer memurlara adaletin bekçisi kesilip nasihat ederler. Bu tarz ne olur? Kimin tarzıdır? Nereye koymalıyız.
 
Demek istediğim; farkında olmadan ‘Firavunlaşabilir’ veya ‘Firavunlaşmış’ kimselere tabii olabiliriz. ‘Sen benim kim olduğumu biliyor musun?’ sorusuyla başlayıp, soru sorulan kişinin, soluğu Kars’ın bilmem ne ilçesinde aldığı bir ülkenin vatandaşı olarak; Firavun düzeninin tam da göbeğinde olduğumuzu hatırlamalıyız. Bir Milletvekilinin çocuğuna, bir Bakanın yeğenine, bir Komutanın bilmem nesine veya bir İşadamına yanlışlıkla dokunduğumuzda o kimseler, çevreleriyle ya da kendi ellerindeki güçlerle sizi ezebiliyorsa; firavunlaşmışlardır. Diğer taraftan bir kimse kişilerin statülerine göre tavır belirliyorsa; ‘Firavunlaşmış’ kimselere tabii olmuş olur. 

‘Canım sende neden bahsediyorsun? Günümüzde bazı şeyleri kabul etmek zorundayız. Öyle atıp tutması kolay. Bu zamanda bunlar olmaz. Bazı şeyleri görmeyeceksin.’ Dersek ‘İman’ zafiyeti hastalığına tutulmuşuz demektir. Çünkü; bu cümleyi iki farklı bakış açısıyla kurarız: Birincisi; bu kişiye işim düşer. İkincisi; ya bana zarar verirse, yerimden, işimden, canımdan, paramdan, ailemden olursam, gücümü kaybedersem, statümü yitirirsem gibi gibi…
 
Bizler; tek kuvvet ve kudret sahibinin CENAB-I HAK olduğuna iman etmişsek. O’nun dışındaki hiçbir güce boyun eğmemeli ve O’nun yarattığı, bizler gibi aciz olan insanlardan medet ummamalıyız. Bu hataya düşmüşsek de; kılıf uydurup Belamlaşmamalıyız. Hem dağları yürütecek gücün sahibine iman ettiğimizi söyleyeceğiz. Hem de O’nun gücünün yanında hiç hükmünde olanlara boyun eğeceğiz.
 
ALLAH’IN, Nemrut’u topal bir sivrisinek ile hakladığına inanacak kadar iman etmişsek; önümüzdeki engelleri O’nun takdirine bırakıp ‘Hakkın’ gerektirdiği gibi davranmalıyız. Geleceğimizin ne olacağı kaygısından ziyade, Ahiretimiz ne olacak? Sorusunu kendimize sormalıyız.
 
Velhasılı kelam; ALLAH bizi Firavunlaşmaktan, firavuni düzene tabii olmaktan muhafaza etsin.
Yazarın Yazıları