A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 09/07/2012 00:11
  • 11.183

Bu gün sizlerle birlikte, çok ilginç bir konuyu işleyeceğiz.

Bizlerin, Müslüman bir ülkede, muhafazakâr bir semtte, Müslüman ve muhafazakâr bir ailede dünyaya gelmiş olmamız, elbette binlerce şükür gerektiriyor. Ancak buna mukabil bazı kimseler, kendilerinin, yabancı bir ülkede veya entel ve ateist bir semtte ve ailede doğduklarını mazeret gösterip, “..bunda bizim ne günahımız var” diyerek, kendilerini savunuyorlar. Böylece kendi FISK ve CÜRÜMLERİNE kılıf bulduklarını ve mâzur olduklarını sanıyorlar. Zannediyorum, birçoğunuz böyle itirazlarla karşılaşmışsınızdır...

İlk bakışta, sanki onlar HAKLI gibi gözüküyorlar.

Önceleri bende bu konuda biraz bocalamıştım. Buruk bir şekilde onlara acıyarak, kendi konumuma çok-çok şükürler etmiştim. Onların durumuna da üzülüyordum. Belki dünya hayatlarını zevk, sefa, sınırsız hürriyet içinde ve eğlencelerle geçirecekler. Fakat en fazla 100 sene olan, şu dünya hayatın sonrasındaki EBEDÎ hayatları, ebedî Cehennem mi olacaktı?...

·    Asrımızın bir şansı ve Rabbimizin bir lütfü olan Risale-i Nur eserlerini okuduktan sonra anladım ki, ben boşu boşuna üzülmüşüm.

Aslında bu yanlış algılamam, Yüce Rabbimizin “mutlak ÂDİL” olduğunu, tam idrak edemediğimdenmiş meğer. Gerçekten de Risale-i Nur eserleri, her konudaki müşküllerimizi hallediyor. Yukarıdaki tereddüdün nasıl halledildiğini henüz öğrenmediğim halde, öncelikle“Yüce Rabbimizin mutlak ÂDİL” olduğunu idrak edince, bu konuda biraz ferahladım. Sonraları ise bu konudaki İlâhi Adaletin tecellilerini, Kur’ân âyetleri arasında buldum ve tamamen ferahladım.

·        Şöyle ki:

-“Şu da muhakkak ki inkârdan dönüş yapan, iman eden, güzel ve makbul işler yapan, böylece doğru yola giren kimseyi de affederim.”(Tâ-Hâ Suresi, 82. Âyet.)

Bu âyette yüce Rabbimiz onların da af edileceğini müjdeliyor. Fakat bu iş, yani o aldatıcı hayattan dönüş yapmak, hiç de kolay değil ve o ortamda bu gerçekleri idrak etmek ise çok-çok zor. Yine de fetret bir ailede doğmuş olmaları, bir şanssızlık olarak gözüküyor.

 

·        Şimdi bir de; onlar hakkındaki Şûra suresi, 26. Ayetteki müjdeye bakalım:

-“O (Allah ki), iman edip güzel işler yapanların dualarına cevap verir; lütfuyla da onlara,istediklerinden daha da fazlasını da verir. İnkâr edenlere ise şiddetli bir azap vardır.”

Bu âyette; biraz daha fazla ikram ile bir TELÂFİ imkânının verildiği, hemen göze çarpıyor.

·        Bitmedi, hele hele öyle aldatıcı ve süflî eğlenceli bir ortamdan, îmanın güzelliklerine adım atmayı, çok zor olmasına rağmen BECEREBİLENLERE, yüce Rabbimiz bakın nasıl müthiş bir mükâfatta bulunuyor.

Furkan Sûresi, 70. Âyet.:

Furkan suresinin 70’ten önceki âyetlerinde, iman etmeyenler hakkında “..Kıyamette, o büyük duruşma gününde, onların cezası katmerli olur ve azapta, zillet içinde ebedî kalırlar”..buyururken, 70. Âyette ise:

-“..Ancak şu var ki, dönüş yapıp iman edenler, güzel ve makbul işler işleyenler, bundan müstesnadır. Allah onların kötülüklerini İYİLİKLERE, günahlarını SEVAPLARA çevirir. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir.(çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur).

Şimdi lütfen şu “..Allah onların kötülüklerini iyiliklere, günahlarını sevaplara çevirir”âyetindeki Vaad-i İlahiye çok dikkat edelim.

Yukarıdaki ilk ayette onların AF edileceğini anladık. Bu elbette büyük bir lütuftur. Bir sonraki âyette de, Allahtan c.c. neler istediklerini pek bilemeyecekleri için “..istediklerinden daha fazlasını vereceği..” de ap-ayrı ve çok daha büyük bir lütuf idi…

·        Hele, hele son ayetteki; “önceki yaşantılarında yığdıkları günahların SEVABA dönüştürülmesi, kötülüklerinin ise ‘sanki iyilik yapmış gibi’ değiştirilmesi”,bizlerin bile gıpta ile bakacağı bir lütuf değil midir?...

Yani şöyle düşünelim. Dünya üzerinde kredi kartlarına veya başka sebeplerle hasbel beşer gırtlağa kadar borçlanmış kişilere; “..bütün borçlarınızı af ediyorum ve size borçlarınız kadar da fazladan para veriyorum” diyebilen bir patron düşünebilir misiniz?

Elbette ki hayır. Oysa yüce Rabbimiz her birimizin Cehennemden kurtulması için, şans üzerine şans veriyor. Hodri meydan. Gerçekten Yüce Rabbimiz Gafurdur, Rahimdir, Âdildir ve biz insanların, mutlaka Cenneti hak etmemiz için, ummadığımız imkânlar sağlıyor…

Bütün bunlara rağmen, hala gaflette bocalayanlara “yazıklar olsun” denilmez mi?...

 

·        Evet, bu imkânları kullanan bahtiyar insanların sayısı, hiç de az değildir.

Ben birkaç örnek arz edeyim, sizler diğerlerini hatırlayınız.

Hz. Ömer R.Anh.: İleri yaşlarına rağmen, içki içen, her türlü haksızlığı irtikap eden ve kendi öz kızını diri-diri toprağa gömüp öldürecek kadar vahşi değil miydi? Yukarıdaki ayetlerin müjdelerine muhatap olduktan sonra, dünyanın gıpta ettiği en adil bir idareci olmadı mı? Kız çocuğunu hatırladıkça ağlamadı mı? “Dicle kenarında bir koyunu kurt kapsa, onun hesabının Kıyamette kendisinden sorulacağının” endişesine kapılmadı mı? Kenar mahalledeki yoksul ailelere erzaklarını, kendi sırtında taşımadı mı?

·        Sonra da daha dünyada iken CENNETLE MÜJDELENMEDİ Mİ?...

Bir başka örnek: En sevgili kulu ve Rasülü Hz. Muhammed SAV’in öz amcasını mızrakla öldürüp, kin ve nefret içinde hançeriyle Hz. Hamza’nın göğsünü parçalayan Vahşi de af edilip, sahabe olmadı mı? ..Ve yüzlerce belki de binlerce örnek var. Sadece birkaçını hatırlayalım. Hz. Halit bin Velid, Hz. Hamza, Sa'd Bin Ebi Vakkas, Tufeyl bin Amr, Necaşi (Habeş İmparatoru) v.s.…….

 

Asrımızda da birçok örnek bahtiyarlar var: Cet Stevens, Yusuf İslam oldu. Cassus Clay, Muhammed Ali oldu. M. Veld, Şükran Vahide oldu. Fred Reed (Kanada), Kaptan Kusto (Fransız), Roger Garaudy (Fransız), Thomas Clayton (Amerikalı), Dr. Rolf Freiherr (Avusturyalı), A.Uemura (Japon), Cecilla Cannolly (Avusturyalı), Mr. Board (Amerikalı), Albay Ronald Rockwell (Amerikalı), B. Karai (Zengibar), Joshua Evans (ABD. Papaz.), Arsenal takımında forvet futbolcusu Robin van Persie, v.s….

Yerli ünlülerden birkaçı:

Yaşar Alptekin, Engin Noyan, Leyla Sayar, Cenk Koray, Necla Nazır, Cem Karaca, sadece aklıma ilk gelenlerdir. (Devam edenlere ne mutlu…)

İşte bu bahtiyarlar tablosu bizlere, yukarıda arz ettiğim “fetret (maneviyattan nasipsiz) birortamda doğduysam, benim günahım ne” sitemin ve itirazın gereksizliğini, Âdil-i Hakîmin bu “haksızlık” gibi gördüğümüz “fetret dezavantajını”, nasıl fazlasıyla telâfi ettiğini gösteriyor. Hattâ fetret semt ve ailelerde dünyaya gelenlerin, daha sonra da bu hakikatleri idrak ederek, dönüş yapıp güzel işler yapanların, bunca “günahlarının sevaba” çevrilerek mükâfat edilmesine gıpta etmiyor da değiliz, değil mi?

 

-Eyy Yüce Rabbim, ne kadar da çok Âdil, merhametli ve şefkatlisin. Seni tanımamak ne kadar büyük bir gaflet, sana abd (kul) olarak secde etmek ne büyük bir saadet…

Yazarın Yazıları