Sinan KAVRAKOĞLU
  • 01/01/1970 Son günceleme: 11/11/2012 23:11
  • 17.805

Beykoz; altmış, yetmiş yıllık sorunlar altında ezilmiş, kaderine terk edilmiş bir ilçeydi bizim için hep. Dost Beykoz olarak on yıldır bu kabuğu kırmak için mücadele ettik. İnandığımız doğrulara ve kişilere sımsıkı sarılarak. E tabi yeri geldi bizler de hatalar yaptık; hem de ne hatalar! Ama bedelini de vakarla ödemesini bildik ve yeri geldi en ağır şekilde de ödedik...

Eski dostların hiçbir zaman düşman olamayacağını öğretti bana bu on yıllık süreç. Ve çok önemli bir şey daha öğrendim; düşman her zaman düşmandır; değişmez.
Nice çapsızlar, kifayetsizler, adam gibi görünen ciğeri peş para etmezleri de tanıdım bu on yılda. Ve çoğu halen daha aramızda adamım diye dolaşıyor maalesef. Dengeleri korumak uğruna (ne dengesiyse) bu adamların halen prim yapıyor gibi görünmesi benim siyaseti neden beceremeyeceğimi sanırım açıklıyor. Zira böylelerini –bedeli ne olursa olsun- bulunduğum ortama sokmam, ortamlarına da asla girmem. Onlarla dostluk yapanlar da benim için maalesef şaibelidir!
Bu konuya neden girdim;
Beykoz’un dağ gibi sorunları onlarca yıldır katlanarak büyürken ve bundan bir şeyler devşirmeye çalışan yukarıda bahsettiğim güruh her fırsatta “bu iş çözümsüzlüğe mahkûm ediliyor. Beykoz’un nüfusunu yüz bine çekecekler. On bin bina yıkacaklar. Beykoz’u zenginlere peşkeş çekecekler” diye diye vatandaşları paranoyanın sınırlarına getirmişlerdi.
Beş yılda bir yapılan seçim dönemlerinde bu çığırtkanların sesleri iyice yükselirken tek gayelerinin kenarından köşesinden bir mevki kapmak, bir avanta koparmak olduğunu anladım bu on yılda.
Bu on yılda seçim sathında sıralamaya dahi girmesi imkânsız olan parti adayının iddialı partiler arasında nasıl mekik dokuduğunu ve üç-beş kuruş için, “parayı ver konuşmalarımda ona vurayım” dediğini gördüm, yaşadım.
Beykoz’un büyük problemlerini hiçbir projesi olmadığı halde nasıl kullandıklarını ve 250 bin insanın umutlarını nasıl çaldıklarını gördüm.
Yokluğu, yoksulluğu, çaresizliği gördüm.
İhanetin de, sadakatin de kralını gördüm.
Bütün bu gördüklerim hep Beykoz’umuzun ekseninde yaşandı.
O’nun çevresinde döndü.
2-B dendi, SİT dendi, Boğaziçi Yasası dendi…
“Olmaz!” dediler. “Beykoz’u satacaklar!” dediler. “Peşkeş çekecekler” dediler.
2-B’yi çözdüler, en büyük ayıplardan biri olarak gördüğüm Boğaziçi İmar Yasası’nı ise dün çözdüler. Hem de sessiz sedasız bir şekilde. Beykoz’da bu çok önemli gelişmeyi bir tek Dost Beykoz gördü.
Şimdi de “Boğazı bitirecekler, gökdelenler yapacaklar” diye feveran ediyorlar. Büyük bir ihtimalle yasa çıkınca Anayasa Mahkemesi’ne giderler! Hay gidemeyeseciler!
Tıpkı Türk Alman Üniversitesi’nin inşaatını durdurmaya çalışan dangalak gibi!
Hâlbuki bu halk güzel şeyleri destekleyenlere mutlaka karşılığını verir. Neden güvenilmez vatandaşa!
Yoksa siyaset yaptığınızı zannettiğiniz zemin mi ortadan kalkıyor!
Daha iyisini üretmeye çalışın o halde!
Boğaziçi İmar Yasası diye bir problemimiz kalmadı diyorum ama kimsede tık yok! Sanki Beykoz’da böyle bir sorun hiç olmamış gibi.
Davul-zurnayla olmasa bile ben bu gelişmenin Beykoz’da büyük ses getireceğine inanıyordum.
Yanılmışım.
Beykozlu hayatından ziyadesiyle memnun galiba.
Vesselam.
Yazarın Yazıları