Sinan KAVRAKOĞLU
  • 05/08/2015 Son günceleme: 05/08/2015 22:32
  • 7.405

12 Temmuz’da PKK ve hemen ardından HDP’nin çözüm sürecinin ve çatışmasızlık ortamının sona erdiğini ilan etmesiyle başladı terör olayları.

Çatışmasızlık ortamının bitmesinin yegâne sebebini hatırlamayanlar olabilir; hükümetin bölgeye yaptığı yol ve baraj çalışmaları.

Yanlış okumadınız! Hani şu 3. Köprü, Kanal İstanbul, 3. Havalimanı’nı istemeyen Gezicilerden ve Gezi Ayaklanmasından bahsetmiyorum!

Yolu, okulu, suyu, elektriği, hastaneyi devletinin çok gördüğü, yıllarca postalların ve keleşlerin gölgesinde kendi kaderine terkedilmiş; AK Parti Hükümetiyle tahayyül dahi edilemeyecek hizmetlere kavuşan Güneydoğu’dan bahsediyorum!

Havalimanları, baraj, yol, hastane, okul, OSB, köprü ve tünellerle adeta yeniden inşa edilen Güneydoğu’dan bahsediyorum.

Depremle yerle bir olan ve adeta yeniden inşa edilen Van’dan bahsediyorum!

PKK ve HDP’nin çözüm süreci ve çatışmasızlık ortamını bitirmesinin sebebi devletin bölgeye yaptığı yatırımlarmış! 

Müteahhitlerin ve çalışanlarının bölgeyi boşaltmasını söyleyen Terörist Başı Karayılan aynen şu ifadeleri kullanıyor kendi yayın organında; "Türk devleti 'Ben devletim, bildiğimi yaparım' diyerek ateşkese uymamış, sürekli çatışmalara yol açacak edimlerde bulunmuştur. Halbuki ateşkes ve çatışmasızlık her gücün ateşkesin başlamasından önceki konumunda kalması; ateşkesi bozacak adımlar atmaktan kaçınması demektir. Türk devleti ise onlarca karakol, askeri amaçlı yol, ve askeri amaçlı barajlar yaparak ateşkes koşullarını demokratik siyasal çözüm için değil, yeni bir savaş için ciddi bir hazırlık yapmak ve gerçekleşecek savaşta avantajlı konuma gelmek için kullanmıştır. Bundan sonra tüm barajlar gerillanın hedefinde olacak.”

Barış süreci bu sözlerle sona erdi ve terör saldırıları başladı.

Malazgirt'te Binbaşı Arslan Kulaksız, Şemdinli'de Uzman Çavuş Ziya Sarpkaya ve daha niceleri şehit edildi. Polislerimiz evlerinde uyurken kahpece katledildi. Öyle ki Erzurum Tekman’da; doğum yapacak hastayı Devlet Hastanesine götürmek için yola çıkan 112'ye ait ambulansa saldıracak kadar insanlıktan çıktılar! Türkiye'nin her köşesinde insanlar öldürülüyor, bazıları yaralı kurtuluyor, iş makineleri yakılıyor, barajlar havaya uçuruluyor. Kısaca terör üzerinden bütün ülke rehin alınmak isteniyor.

Ve bunun tek sebebi “Türkiye devletinin” bölgeye yaptığı yatırımlar.

Yerseniz!

Değerli okur; bu durumu sadece PKK ve terör meselesi olarak görmek 90’lı yılların bakış açısıyla izah edilebilir ancak.

Nasıl ki Suruç’ta meydana gelen ve kimi masum, kimi terörist 32 insanın ölümüyle sonuçlanan katliam yüzde yüz PKK yapımıysa, son bir ayda yaşanan terör saldırılarının tamamı PKK, DHKP-C ve DEAŞ merkezlidir. 

Yani, Türkiye'nin varlığına karşı başlatılmış, geleceğini yok etmeye dönük organize bir kalkışmayla karşı karşıyayız.

Düşünsenize? Ne kadar terör örgütü varsa PKK, DHKP-C, Paralel Yapı, MLKP, DEAŞ, TKP/ML, MKP hepsi tek çatı altında toplanmış ve aynı merkezden aldıkları talimatlarla hareket ediyor. Yahu dünya yıkılsa bir araya gelemeyecek terör örgütleri aynı kamplarda omuz omuza eğitim yapıyor.

Yıllardır uyuyan, 12 Eylül’den sonra adını bile unuttuğumuz ne kadar terör örgütü varsa hepsi sahnede ve hepsi bir arada. Bütün ideolojik gruplar, etnik ve mezhep kimliği üzerinden cepheye sürülüyor. Türkiye'nin varlığına karşı bundan daha açık ve tehlikeli bir düşman ve saldırı olabilir mi?

Üstelik bu kadar açık ve yakın tehditlere rağmen bakıyorsunuz Hürriyet, CNN Türk, Sözcü, STV, Bugün, Taraf, Zaman gibi birçok basın-yayın kuruluşu bu açık ulusal tehdite alenen destek veriyor, terörün baş aktörlerini kutsuyor, normalleştirme çabası içine giriyor.

Üstelik bütün bu hain saldırılar askeri operayonlardan önce başlamış olmasına rağmen, halen bu malum basın-yayın organları ulusal güvenliğimiz için yapılan operasyonları AK Parti’nin seçim hamlesi olarak göstermeye çalışıyor. Bayrağa sarılı şehit cenazelerini seçim sandığı şeklinde karikatürize edebilecek kadar da alçalabiliyorlar!

Şu bir gerçek ki “barış süreci bozulmasın, şımarıklıklarının da sonu gelecektir” diyen devletimiz gereğinden fazla sabretmiş ancak bu zaman zarfında da gerek silah sanayimiz, gerekse istihbarat birimlerimiz boş durmamıştır. Zira bir araya gelen bu kadar terör örgütü ile onlara yapılan medya ve dış desteğe rağmen Gezi’de olduğu gibi bu kalkışma da boşa çıkmıştır.

Ancak, bu aşamadan sonra sabır, demokrasi ve insan hakları gibi kavramlar tavizdir. Ve bu saatten sonra verilecek her taviz vatan ihanetle eş değerdedir.

Namusu ve şerefiyle bu topraklarda yaşamak isteyen milletimiz güvenlik güçlerimizden en az ABD polisi kadar ulusal güvenliğimizi korumasını istiyor. Zira bu kalkışmanın tek hedefi ülkemizi bölmektir!

Karayılan “Türk devleti 'Ben devletim, bildiğimi yaparım' diyerek ateşkesi bitirmiştir.” sözleriyle aslında çaresizliğini itiraf etmiştir.

Evet, Türk devleti, devlet olmanın sorumluluğuyla dilediğini yapar. Demokrasi ve adalet isteyene bunu verir. Başkaldıranın da başını koparmasını bilir evelallah! 

Vesselam!

Yazarın Yazıları