A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 26/09/2011 00:11
  • 15.318

Daha önce “ölümcül ve ölümsüz hastalıklar” dan bahsedip, “ebedî hastalıklara şifa kaynakları” başlığı altında, çeşitli hastalıkları da mütalâa etmiştik.

Bugün ise genellikle hastalık anlamına geldiğini zannettiğimiz, DERT konusunu, birlikte mütalâa edeceğiz inşallah…

Öncelikle; her dert, hastalık değildir.  

Hastalık; organizmada veya Ruh’ta birtakım menfi değişikliklerin ortaya çıkmasıyla sağlığın bozulması durumu, rahatsızlık, illet, maraz veya ‘esenlik karşıtı’ anlamlarına geliyor.

Dert ise sözlüklerde; sorun, kaygı, gaile, müşkül, problem, üzüntü gibi anlamlara geldiği bildiriliyor. Genelde, çok önem verilen bir şeyin kaybıyla duyulan üzüntüye ve sıkıntıya da dert deniliyor. Hastalığa da, bir nevi sorun, kaygı, problem ve üzüntü olması nedeniyle, dolayısıyla DERT denilebiliyor.

Dert hakkında söylenmiş çok meşhur sözlerden örneklerle konuya girelim:

 

  • Sen sanırmısın ki dert kötüdür. Hayır! Dert devaya bir davetiyedir. Dert ve düşkünlük yer alçağına benzer, deva ise suya benzer. 
    O yüzden nerede dert varsa, deva oraya koşar. Neresi alçaksa su oraya akar. O halde derdini sev, ilahi rahmeti celbeden kırıklığını nimet bil... (Hz. MEVLANA)

  • Hz. Eyüp dermansız kaldı İMDAT demedi. Hz. Yusuf zindana düştü EYVAH demedi. Hz. İbrahim ateşe düştü YANDIM demedi. Unutma ki; sıkıntı, dert, tasa, ALLAHA SEVGİLİ olanlardan başkasına inmedi. 

  • Dünyaya ait çok büyük bir derdin olursa dahi, Rabbine dönüp, “benim büyük bir derdim var” deme... Derdine dönüp “benim çok büyük bir RABBİM var” de... 

  • Peygamberimiz (sav) “Müslümanların derdini dert edinmeyen, onlardan değildirBuyurmuştur. (Bkz.: Taberani, Mecmau’l-Evsat, 1:151; 7:270)

  • "Dünya dertlerini kendine dert edinme, Allah'ı nasıl hoşnut edeceğini dert edin, bu takdirde dünya dertleri sana vız gelir."

  • "Dermen arardım derdime, derdim bana derman imiş."

  • Veya, Bediüzzaman Hz.’nin “..Yetmez mi dert, derman sana?”

Son cümlelerden de anlaşıldığına göre, her bir dert, aslında bir nevi derman imiş. Yani bizlere dert gibi gözüken şeyler (yani, musibetler, hastalıklar, sınav gereği sıkıntılar) hakikat noktasında birer devadır, ilâçtır. Fakat, biz onları dert olarak görüyoruz… (Bu inceliği çok iyi anlamak için “Hastalar Risalesi”ni mutlaka okuyunuz.)

Dertlerin her biri bizler için bir “sınav kapısı” olduğundan, gerçekte bizler için birer FIRSAT KAPISIDIR da. Bunu idrak ederek değerlendirildiğinde, bizlere çok büyük kazançlar getirecektir.

Bu açıdan bakıldığında ise dertler, bir nevi DERMANDIRLAR…
 

Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.

مَنْ جَعَلَ الْهُمُومَ هَمًّا وَاحِدًا Her kim dertleri tek bir dert yaparsa… (..Yani her kim geçim derdini, istikbal endişesini, rızık telaşını, mal-mülk sahibi olma derdini ve bunlar gibi diğer bütün dünyevi dertleri bırakıp, sadece ‘Allah’ı razı etme meselesini’ kendine DERT yaparsa;dünyadaki tek derdi, Cenab-ı Hakk’ın kendisinden hoşnut ve razı olması olursa,)

كَفَاهُ اللَّهُ مَا اَهَمَّهُ مِنْ اَمْرِ الدُّنْيَا وَ اْلآخِرةِ Allah-u Teâlâ onun, dünya ve ahiret işlerinden dert ettiği her şeye kâfi gelir…(..Yani Allah-u Teâlâ onun, dünyevi bütün dertlerine derman yetiştirir. Bütün sıkıntılarını feraha çevirir. Bütün ihtiyaçlarını deruhte eder.)

..Hadis-i şerifin devamında ise bütün gayret ve himmetleri, sadece bu fâni ve geçici dünya olanlardan bahsedilmekte ve onları bekleyen acı âkıbetten haber verilmektedir. Şöyle ki:

وَ مَنْ تَشَاعَبَتْ بِهِ الْهُمُومُ ..Ve de her kim, dertlerini çeşit-çeşit yapar ve çoğaltırsa… (..Yani‘Allah’ın kendisinden razı ve hoşnut olması meselesini bir kenara bırakıp’ sadece dünyevi meselelerle uğraşırsa; dünyanın fâni ve geçici işlerini kendine dert yapar ve Allah’ı geri plana bırakırsa,)

لَمْ يُبَالِ اللَّهُ فِى اَىِّ اَوْدِيَةِ الدُّنْيَا هَلَكَ ..Allah-u Teâlâ onun, dünya vadilerinden hangi vadide helâk olduğuna aldırmaz… (..Yani Allah-u Teâlâ da ona yardım etmez, dert ettiği şeylerle onu baş başa bırakır, dünyevi sıkıntılarının içinde boğulmasına müsaade eder.)

·         Demek ki, Cenab- Hakk’ın yardımını celb etmenin yolu; bütün dünyevi dertleri kalben terk edip, tek dert olarak Cenab-ı Hakk’ın rızasını seçmek ve bu uğurda azami gayret sarf etmektir…

 

Asrımızın muallimi Bediüzzaman Hz. şöyle haykırıyor:

-Ey insan! Sen kendini, kendine malik sayma. Çünkü sen kendini idare edemezsin. O yük ağırdır; kendi başına muhafaza edemezsin, belâlardan sakınıp levazımatını (gerekenleri) yerine getiremezsin. Öyle ise, beyhude ızdıraba düşüp azap çekme. Mülk başkasınındır. O Malik hem Kadîr’dir, hem Rahîm’dir. Kudretine istinad et (yaslan ve dayan); Rahmetini ittiham etme. Kederi bırak, keyfini çek. Zahmeti at, sefayı bul.

Hem der ki: Manen sevdiğin ve alâkadar olduğun ve perişaniyetinden müteessir olduğun ve ıslah edemediğin şu kâinat, bir Kadir-i Rahim’in mülküdür. Mülkü sahibine teslim et. Ona bırak; cefasını değil, sefasını çek. O hem hâkimdir, hem rahimdir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir. Dehşet aldığın zaman ise İbrahim Hakkı gibi: “Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler.” de, pencerelerden seyret, içlerine girme! (20. Mektup)

Yazarın Yazıları