Muharrem ERGÜL
  • 10/09/2015 Son günceleme: 10/09/2015 14:35
  • 9.271

“Dalyancı Mustafa Reis hasta!” dediler; ödüm koptu, Mustafa Reis'e bir şey olacak diye... “Geçmiş olsun” ile başlayıp şifa dilekleri ve hâl-hatırla devam ettim. Mustafa Reis, “Böbreğim” dedi… “Kitle var, acilen ameliyat olacağım; böbreğimi alacaklar”… Ciddi ciddi endişelendim. Neyse ki, çok şükür, Mustafa Reis başarılı bir ameliyat oldu: Tek böbreğini aldılar. Şimdi sapasağlam! Geçtiğimiz hafta Rumelifeneri Köyü'nde bir arkadaşımla birlikte ziyaretine gittik. Yüreğime su serpildi.

Şimdi içinizde, "Türkiye'de onlarca sorun var. Art arda şehit haberleri alıyoruz. Sen de Rumelifenerli Mustafa Reis'in hastalığına taktın!" diyenleriniz çıkabilir. Varsın çıksın… Doğrusunuz, haklısınız… Ancak beni biraz daha dinlerseniz, kazın ayağının hiç de öyle olmadığını siz de göreceksiniz…

Dalyancı Mustafa Reis dediğim adam, türünün son örneğidir. Tabiri caizse: Son Mohikan’dır. Amerika'da soyu tükenen Kızılderililerin, Türkiye versiyonudur. Bugün adını otomobil markası olarak bildiğimiz Kızılderili kabile adları var ya hani? Cherokee, Pontiac, Cayenne gibi… İşte Mustafa Reis de kıymeti bilinmesi gerekenlerden biridir. Soyları tükenmeden, dalyanlarla beraber yok olup gitmeden... Onları yok edip; adlarını ‘marka’ya dönüştürmeden önce bir payeyi hak edenlerdendir.

Mustafa Reis, İstanbul'un dalyancı ailelerinin bugün aynı mesleği sürdüren son ferdidir; yani, Son Dalyancı... Onu tanıyanlar, bilenler, kendisine "Dalyancı Mustafa" diye seslenirler. Bugün, İstanbul'da bir ‘dalyan’ görürseniz; bilin ki, o dalyan, Mustafa Reis sayesinde yaşıyordur. Mustafa Reis, dalyanlara sahip çıktığı gibi mesleğe de sahip çıkma telaşında… Dalyancılık mesleği ölmesin diye Mustafa Reis bugün, yeni elemanlar yetiştirmeye çalışıyor…

İstanbul'da hele hele Boğaz'da yaşayıp da Dalyan'ın adını bile bilmeyen çok insan gördüğüm için istedim ki, ‘yok’ olan bu kültürel değerimiz dostlarımızca bilinsin. Giden-yok olan, bir daha geri gelmiyor… En azından varlığından sizleri haberdar etmek isterim…

Yüzlerce yıldır var olan dalyan ve dalyancıların tükenmesi bana hüzün veriyor. ‘Yok’ olan her kültürel değer, yüreğimizden bir parçayı da sanki koparıp yanında götürüyor. Dalyan, edebiyatımızda kullanılan en önemli figürlerden birisi… Bedri Rahmi Eyüboğlu, İstanbul Destanı adlı şiirinde, bakın dalyanı nasıl anlatır:

İstanbul deyince aklıma

Kocaman bir dalyan gelir

Kimi paslı bir örümcek ağı gibi

Gerilir Beykoz'da

Kimi Fenerbahçe'de yan gelir

Dalyanda kırk tane orkinos

Kırk değirmen taşı gibi dönmektedir...

Orhan Veli Kanık, çocukluğunun geçtiği Beykoz’un dalyanına tutkundur. "İstanbul'u Dinliyorum" adlı şiiri Beykoz'a özgüdür. O şiir, aslında Beykoz'un ta kendisidir:

İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı;

Kuşlar geçiyor derken;

Yükseklerden sürü sürü, çığlık çığlık.

Ağlar çekiliyor dalyanlardan

Bir kadının suya değiyor ayakları;

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı…

İşte dalyanlarımız, yitip kaybolmadan, genç şairlere ilham vermeye devam etsinler diye Dalyancı Mustafa Reis'in şahsında sizleri dalyanlarla tanıştırmak istedim. Menzile budur! Kazın ayağı meselesi ise işte tam da böyledir…

İstanbul Balıkhanesi Umumi Müdürü Karekin Deveciyan, 1915 yılında basılan "Türkiye'de Balık ve Balıkçılık" adlı kitabında, İstanbul çevresinde elliyi aşkın dalyan yeri olduğundan bahseder. Maalesef bugün, bu dalyanların sadece dördü ayakta duruyor. Diğerlerinin yerinde yeller esiyor. Bu dört dalyan ise işte bu Dalyancı Mustafa Reis sayesinde bugün yaşıyor. Mustafa Reis olmasa, kalan dalyanların ruhuna da birer Fatiha okuyacağız. Üzücü ama gerçek bu maalesef…

Bugün, bu dört dalyanın biri Büyükada'da; biri Rumelifeneri'nde; biri Poyraz’a yakın Filburnu'nda ve sonuncusu Beykoz'un Yalıköy Mahallesi'nde… Bunların içinde Beykoz Dalyanı, İstanbul'un en eski dalyanlarından birisi... Burada 17. yüzyılından beri dalyancılık yapılıyor. Deminden beri “Dalyan… Dalyan” diyorum da dalyanın ne olduğunu bir türlü tarif etmedim… Bilmeyenler için özetleyeyim:

Efendim, dalyan, deniz kıyısındaki balık avlama yeridir… Denize dikilen direkler arasına gerilen ağlarla yapılan, bir avcılık çeşididir. Fakat vahşi bir avcılık da değildir! Balığın üremesine ve çoğalmasına hiçbir zarar vermez! Her dalyanda, dalyancılar, rızıkları kadar balık tutar. Yani dalyan, hem bir kültürel değer taşır; hem de çevreye ekonomik bir katkı sağlar.

Ne yazık ki, azala azala dalyanlar, bugün artık tamamen yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Bu yok oluşa karşı direnen tek adam ise Dalyancı Mustafa Reis'tir. İnatla, ısrarla ve her türlü zorluğa rağmen, dalyancılığı yaşatmaya çalışmaktadır. Yukarıda adını verdiğim dört dalyan da Mustafa Reis sayesinde ayakta durmaktadır. İşin bir diğer yanı da bugün dalyan kurmayı sadece Mustafa Reis’in biliyor olmasıdır. ‘Dalyan’ dediğimiz şey, aslında bir sistemdir çünkü… Öyle sandığınız gibi kolayca yapılacak bir iş de değildir! Bilgi ister, beceri ister, tecrübe ister; matematik zekâ ister.

İşte tüm bu nedenlerle, “Dalyancı Mustafa Reis hasta!” dediklerinde, ödüm kopmuştu. Bilmem anlatabildim mi? Beykoz'da burnumuzun dibinde bir dalyan var.

Haa unutmadan bir şey ekleyeyim: Dalyanın içinde her türden balık var ve inanın, hiç kavga etmiyorlar…

Kalın sağlıcakla.

Not: Ortalık toz duman. Allah şerleri hayra tebdil eylesin. Hepimizin başı sağ olsun. 

Yazarın Yazıları