A. Raif ÖZTÜRK
  • 30/05/2016 Son günceleme: 30/05/2016 09:00
  • 5.879

Çok acıklı bir terk ediş

Bir önceki yazımda, Âyetlere, Hadîs-i şeriflere, mânevî ilimlere ve mânevî değerlerimize aşırı susamışlığımıza rağmen, bu konudaki acıklı ahvâlimizi arz etmiştim. Belge olarak da sizlere, ünlü ulusal TV’ların halk ile yaptıkları röportajları ve istatistikleri sunmuştum.

Bugün ise beni gayet çok üzen, bir “Terk Edişten” bahsedeceğim.

Bu terk ediş, vicdansız anaların gayri meşru çocuklarını, cami bahçelerine terk edişi değildir. Bu terk ediş, bıktıkları, usandıkları evcil hayvanlarını uzak ve ıssız yerlere terk ediş değildir. Bu terk ediş, yaşlanmış olan ciğerpâre ana veya babalarının, darülacezelere ve kimsesizler yurtlarına terk ediş değildir.

Bu ilginç terk edişi arz edince, sizler de hayret edeceksiniz.

Yıldırım Bayezid Camiimizin kayyumu Muhsin bey,  o gün ikindi namazından sonra bana “hocam, müsaitseniz size bir şey göstermek istiyorum” dedi. Biraz sonra büyük bir poşet ile yanıma geldi. “Bu poşeti, tanımadığım bir kişi getirdi ve bana ‘bunlar evde çok kalabalık ediyor. Belki sizin işinize yarar’ diyerek bıraktı, gitti. Ben de o gidince açtım, imamımız izinli olduğu için size göstermeyi uygun gördüm” dedi.

Bir de baktım ki o kişinin evinde kalabalık eden şeyler, her Müslüman’ın hava gibi ve su gibi muhtaç olduğu Dînî kitaplarmış. İlmihal ve fıkıh kitapları, Yâsin cüzleri, Osmanlıca eserler, Kur’ân-ı Kerim ve mealleriymiş.

Aklıma ilk gelen soru veya şüphe “acaba bu kişi, DİN Mİ DEĞİŞTİRDİ?” ..oldu. Eğer din değiştirmediyse, böylesine seçkin kitaplar, evinde niçin kalabalık etsinler ki?

Veya hüsn-ü zan yapmaya çalışalım: Bu kişi bu kitapların tamamını ezberlemiş olup, şimdi de başkaları istifade etsin düşüncesiyle bırakmış olabilir miydi acaba? Şayet böyle olsaydı, asla KALABALIK EDİYOR demezdi. Kim bilir, belki de vefat eden babasına aittir. Her neyse…

Benim çok üzüldüğümü gören Muhsin bey, “hocam bunlar da ne ki? Geçen gün de çöp konteynırına çöp atıyordum. Konteynır içinde birçok kitaplar gördüm. Yüzeyde oldukları için biraz karıştırdım, birkaç tane Kur’ân ve Hadîs kitapları olduğunu görünce, onları da aldım. İstersen hemen getireyim” dedi. “Bana bundan fazla üzüntü ağır gelebilir, onları diğer hocalarımız ile değerlendiriniz” dedim ve hüzünle oradan ayrıldım…

Eve gelince de başka bir işe bakma mecâlim kalmadığı için, bu duygusallıkla bilgisayarımın karşısına geçerek şu satırları yazmağa başladım. Bu acı ahvalimizi düşünürken, önce Tâhâ Sûresi, 124. Âyeti hatırladım ve irkildim:

-“Kim benim Kur’ânımdan yüz çevirirse, onun için dünyada zor, sıkıcı bir hayat şekli/geçim sıkıntısı vardır. Kıyamet gününde ise onu KÖR olarak haşr ederiz…”

Bu İlâhi tehdid-i tekrar okuyunca, benim semtimde olan o kişiyi arayıp bulmak, bu gerçekleri kendisine anlatmak, hatta haykırmak ve onu bu acıklı ve ebedî hüsran olan akıbetten kurtarmayı denemeyi düşündüm.  Yüz binleri geçen bir nüfusta, o kişiyi bulmanın imkânsızlığı nedeniyle, bu yazıyı yayınlayarak, okurlarımdan böyle bir yakınları varsa, bu yazıyı kendisine ulaştırmalarının daha isabetli olacağı kanaatine vardım.

Hani haberlerde “KAHRAMAN itfaiyeci, 80 yaşındaki kadını yanan evden kurtardı” şeklinde haber dinleriz ya… Bu yanan evden kurtarış, geri kalan birkaç seneyi kurtarmak olduğu halde, o itfaiyeci riske girip alevlerin içine dalma fedakârlığı gösteriyor.

Oysa bu Kur’ân-ı ve diğer ulvî ve mukaddes kitapları “evinde kalabalık” görerek terk ediş, eğer dinden uzaklaşma nedeniyle ise yukarıdaki İlâhi tehditten bu kişiyi kurtarmak için, elbette çok daha fazla fedakârlıklara değer... 

Konumuzu, H.Mahmud Efendi Hz.’nin çok duygulandığım şu sözüyle noktalamak istiyorum. “Ne dehşet verici bir şeydir ki; 16 sene okula git, ‘Dünyaya niçin geldiğine dair,’ hiçbir şey öğrenme!!!”…

·        ..Ve geri kalan 50-60 senelik hayat için bunca tedbirler al da, mutlaka gidilecek olan 50 000 senelik berzah (yani, Kabir, Haşir, Kıyamet, Sırat, Mahkeme-i Kübra) için ve kesinlikle kalınacak olan EBEDÎ ÂHİRET HAYATI için ciddi hazırlık yapma!!!

·        Bir de kendini, maalesef İLERİCİ zannet…

Bu gerçeklere inanmayan ve inanmak istemeyenlere ise Necip Fazıl Kısakürek şöyle haykırıyor:

Ya İslam'la yükselir, Ya inkârla çürürsün.

Yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün!...

·        İnanmamak; Berzaha, Ahirete ve Ebedî Hayata asla engel değil, bu 50 000 senelik yolculuğun huzur ve selametle geçilmesine ve de Ebedî Cennetlere engeldir…

Yüce Rabbim hepimize gerçek feraseti (ileri görüşlülüğü) nasip etsin. Âmin.

Yazarın Yazıları