A. Raif ÖZTÜRK
  • 05/12/2015 Son günceleme: 05/12/2015 16:36
  • 7.685

Kâinat sahnesinde Allah’ın cc. her bir isminin, tecelli daireleri ve perdeleri vardır. O’na cc. karşı kendisini sıfırlayıp yücelen nice kulları vardır ki, biz onları kendi küçücük ölçeklerimizle tartamadığımız için, onların niyaz ve feryatlarına da pek anlam veremiyoruz. Dahası; gaflet ve cehaletimize aldırmadan, o bahtiyar şahsiyetlere dil uzatanlarımız bile var…

Kimileri onların sözlerinin “ilâhi aşk” cezbesiyle söylenmiş olduğunu, kimileri nakledenin bir nevi abartısı olduğunu ve kimileri de ihlâs ve samimiyetten söylenmiş olup, bizim seviyemizin onları anlamaya ve algılamaya yetmediğini söylüyorlar.

  • Hasan-ı Basri Hz. işte bu müşkülümüze ışık tutacak bir cevap veriyor:
    “-Siz ashabı kiramı görseydiniz, onları deli sanırdınız, onlar sizi görseydi, sizleri gâvur zannederlerdi…”

Hele hele şu fitne asrımızdaki farklılaşmalardan sonra, aşağıda örneklerini sunacağım yakarışları ve niyazları ne derece anlayabileceğimizi, ben de çok merak ediyorum.

  • Bu girizgâhtan sonra o yüce insanların büyük sözlerine geçelim.

Rabiat’ül Adeviyye:

-“Allah’ım! Dünyada benim payıma düşen ne kadar güzellikler varsa onları senin kâfir kullarına; Âhirette benim payıma düşen ne kadar güzellikler varsa onları da mü’min kullarına bağışladım… Ben ne dünyadan ne de ahiretten hiç bir şey istemem, sadece Senin cemalini görmek isterim” demiştir.

Başka bir rivayette de, “Allah’ım! Eğer cehennem korkusundan sana ibadet ediyorsam, beni Cehennemde yak; yok eğer Cennet sevgisi için sana kulluk ediyorsam, Cenneti bana haram kıl!” dediği bildirilmiştir.

Yine aynı manada başka bir rivayet:

-“Eğer ben Sana Cennet ümidiyle İbadet ediyorsam, kov beni Cennetinden. Ama ben Sana sırf Sen cc. olduğun için ibadet ediyorsam, ölümsüz güzelliğini esirgeme benden.” (Rabiat’ül Adeviyye)

  • Bizim yüreğimiz yetiyor mu böyle bir niyazda bulunmaya? Peki ama acaba niçin?...

Bir başka Allah cc. dostu, Yunus Emre:

“Cennet Cennet dedikleri, birkaç köşkle birkaç hûri, isteyene ver onları, bana seni gerek seni...” ..Yani, ben sadece senin Cemaline âşığım... Oysa bizler neler istiyoruz, değil mi?...

 

Bir başka Allah cc. dostu, Bediüzzaman Hz.:

-“..Sonra, ben cemiyetin îman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, îmanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'anımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cennet'i de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennem'in alevleri içinde yanmağa razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur” (Bediüzzaman. Tarihçe-i Hayat, s. 630 ).

Evet, bu sözleri söyleyebilmek, her babayiğidin harcı değildir. Asumana sığmayan îman, mangal gibi yürek, ummanlar gibi bir insan sevgisi ister…

  • Şimdi bir de Hz. Ebû Bekir’den (R.A.) bir hatıra sunarak, bu zirve şahsiyetlerin sözlerinin açılımını, yine ünlü bir zattan alacağız.

Yüce Peygamberimizin sav "Şu Güneş; peygamberler hariç, Ebû Bekir'den daha faziletli bir insan üzerine doğup batmamıştır"..buyurduğu Hz. Ebubekir'den (r.a) şu söz rivayet edilir.

-“Ya Rab! Benim vücudumu öyle büyüt ki, cehennemi tamamen doldursun da başkasına yer kalmasın…"

  • Acaba bu ve diğer sözleri nasıl yorumlamalıyız ve nasıl anlamalıyız?
  •  

Ben bu soruya tatminkâr cevap ararken, yukarıdaki diğer ifadelere de cevap olacak nitelikte bir araştırmayı (İsviçre, Fransa ve Türkiye Din G. H.H.Ç.) görünce, çok rahatladım.  

  • Kopyalayarak, aynen aktarıyorum:

Evet, Hz. Ebu Bekir'e isnat edilen böyle bir söz var: “Ya Rabbi vücûdumu o kadar büyüt ki, cehennemi ben doldurayım. Oraya bir başkası girmesin.” Bu sözün Hz. Ebu Bekir'e isnadı oldukça zayıftır. Bazıları da aynı ifadenin Beyazid-i Bistamî'ye  âit olduğunu nakletmektedirler. Üstad Bedîüzzaman'ın Tarihçe'sinde de benzeri bir ifadeye rastlanır. Gerçi Tarihçe'deki bu ifade, ayniyle, Üstad'a âit midir, değil midir bilemeyeceğim? İhtimal ki onun söylediği bu meâldeki bir sözü, Eşref Edib o üsluba ifrağ etmişti (dönüştürmüştü). Her ne şekilde olursa olsun, aynı manâya gelen bu ifadeyi Bedîüzzaman Hz. de kullanmıştır, diyebiliriz. Ne var ki, bütün bunlardan, bu şahısların cehennemi hafife aldıkları manâsını çıkarmak da fevkalade yanlıştır. Bunlar ve benzeri ifadeler, belli şartlar altında ve belli (buna tasavvufî manâda sekir hali dememiz de mümkündür) hallerde söylenmiş sözlerdir ve umûmi kanaati aksettirme gibi bir mülâhaza da söz konusu değildir.
Kaldı ki, bazı ahvalde hemen hepimiz aynı şeyi hem söyleriz, hem de yaparız.

Bir şefkatli baba düşünün ki, evladı mahsur kaldığı bir yangın içinde biraz sonra cayır cayır yanacaktır. Böyle bir durumda evladından yükselen feryat, babanın ciğerini dağlarken, böyle ümitsiz bir babanın davranışları, nasıl akıl ve mantık kriterlerini aşar. (“Ah evlâdım, senin yerine ben yanayım”, v.b. gibi.)

Aynen öyle de, ümmet-i Muhammed'e karşı azami ölçüde şefkatli olan bu büyük zatların, ümmetin düştüğü vahim durum itibariyle, müstahak oldukları neticeyi ve âkıbeti düşündükçe, yukarıdaki ifadeye benzer sözler sarf etmeleri, gayet normaldir ve bu türlü sözler değerlendirilirken, böyle bir ölçü içinde değerlendirilmelidir.

Yoksa umûmi manâda bu sözleri ölçü almak (ve “Cehennemi hafife almak” anlamı çıkarmak) doğru değildir. Zaten böyle yanlış ölçüler, onların kavgasını verdikleri doğrularla da hep bir çatışma halindedir. Efendimiz (sav)sabah akşam 'ALLAH'ım bizi cehennem azabından koru' diye duâ ederdi. Bütün büyüklerimiz de aynı duâyı vird edinmiş ve cehennemden korunmak için, Cenab-ı Hakk'a bu kabil duâ ve yakarışlarda bulunmuşlardır. Evet, bu hususun böyle bilinmesinde, ölçülü ve dengeli olma adına fayda vardır.

  • Yüce Rabbim bizleri onların şefaatlerine nâil eylesin, âmin…
Yazarın Yazıları