Melih PERÇİN
  • 09/08/2014 Son günceleme: 15/03/2012 23:11
  • 9.628

Avustralya’dan Yeni Zelanda’dan gelip hiç göremedikleri dedelerini anıyorlar…

Ülkemizde ise hamaset yapılıyor diye bu destanı ananlar anlatanlar ne yazık ki yıllarca küçük düşürülmeye çalışıldı… Milli şuur ve tarih şuuru uyanacak diye emperyalistlerle aynı söylemleri konuşanlar oldu… Elin oğulları kızları binlerce kilometre uzaktan Çanakkale’ye Gelibolu’ya gelip ecdatlarını anmaya çalışıyorlar… Bizde ise bu günleri hatırlatmamak için çaba harcayanlara ise ne demeli… Japonların çocuklarını Hiroşima’ya götürerek başlarına gelenleri görmelerini isterlermiş. Amaçları güçlü kuvvetli olmazsak bir gün yine başımıza bunlar gelebiliri hatırlatmakmış…

Biz daha gidemedik göremedik diyorsanız, Beykoz Belediyesi’nin düzenlediği Çanakkale Gezilerinden faydalanabilirsiniz… Başvurular 30 Mart’a kadar Beykoz Belediye’sine yapılacak…

Şair “Asım’ın nesli... Diyordum ya... Nesilmiş” gerçek;

“İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.” diyerek Çanakkale Destanı’nı ne güzel özetlemiş…

Şanlı ecdadımızı bir kez daha rahmetle minnetle anarken sizleri o günlerden bugünlere yansıyan kahramanlık destanlarıyla baş başa bırakıyorum…

ÇANAKKALE SAVAŞLARINI KAZANDIRAN RUH

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Anafartalar Hatıralarından,

“Bombasırtı vak’asını anlatmadan geçemeyeceğim. Siperler arasında mesafe sekiz metre, yani ölüm muhakkak... Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına kâmilen düşüyor. İkincidekiler onların yerine geçiyor. Fakat ne kadar gıpta edilecek bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz?... Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir korku ve endişe göstermiyor, sarsılmak yok... Okumak bilenlerin elinde Kur’an-ı Kerim, cennete gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelime-i Şehadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren şayan-ı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale savaşlarını kazandıran bu yüksek ruhtur.”

DÜŞMANDAN KORKULMAZ KUMANDANIM

General Şükrü Naili anlatıyor:

Çanakkale’de... İleri hatta Keçideresi’nin karşısına, düşman makineli tüfeklerini kurmuş, durmaksızın bu dereyi ateş altına alıyor ve her gün bizden on-onbeş kişiyi şehit ediyordu.

Bir gün teftişe gittiğim sırada, tabii o dereden geçmek icabetti. Dere başına gelince Alay Kumandanı bana: “Bu sırat köprüsüdür, dedi, evvela ben geçeyim, sonra siz...” Ve bu kırk adım kadar mesafeyi, hızla koşarak geçti. Ben de öyle koşarak geçtim. Düşman ateş ediyor, makineli tüfekleri işleyip duruyordu...

Bir de arkama döndüm baktım ki; bir Mehmetçik, ellerindeki bakraçlarla ateşe hiç aldırmadan, ağır ağır geliyor.

“Koş... vurulacaksın… koş...” diye bağırdım.

Sesimi işitmemiş gibi, hiç istifini bozmadı. Nihayet yanıma yaklaşınca niçin koşmadığını sordum. Ne cevap verse beğenirsiniz? Bakınız ne dedi:

“Koşsam, bakraçlardaki bakla çorbası dökülür, arkadaşlarım aç kalırlar... Düşmandan korkulmaz kumandanım...”

ŞEHİTLER ALAYI

Çanakkale kara savaşları bütün şiddeti ile devam ederken Anzak kolordu kuvvetlerine karşı koyan 72’nci Alay’ın birliklerine takviye olarak gelen 57nci Alay’ın iki taburu o gün arzu ettikleri Rablerine kavuşurlar. Fakat taarruz halindeki Anzak kuvvetlerini de durdururlar. Ardından, gece yüzünü göstermeye başlayınca çarpışmalar, siper savaşlarına dönüşür.

Son kalan taburu ile ertesi günün sisli bir Nisan sabahı hücum emri alan 57’nci Alay Komutanı, Bombasırtı’nın güney eteklerinden aşağıya baktığında çok garip bir şekilde, arazide yayılmış küme küme beyazlıklar görür ve hemen tabur komutanını çağırarak sorar:

“Bunlar ne?”

Tabur komutanının cevabı ilginçtir:

“Efendim, onlar, fecre az bir zaman kala emriniz ile hücuma geçecek erlerimizin iç çamaşırlarıdır.”

Evet, her bir vatan evladı, ertesi günkü savaşta belki şehitlik ile nasiplenirse Rabbi’nin huzuruna temiz çıkma düşüncesi ile geceden çamaşır değiştirmiş ve üzerindeki kirli çamaşırları da yıkayıp çalılıklara asmışlardır. İşte, uzaktan gözüken küme küme beyazlıklar bunlardır.

Ve o günkü çarpışmalarda ölüme gülerek giden bu Alay’dan sağ kalan olmaz ve bu yiğit oğlu yiğitler tarihe “Şehitler Alayı” olarak geçerler.

GÖZLERİMDEN DÖKÜLEN YAŞLARI GÖSTERMEMEK İÇİN GERİYE DÖNDÜM

Teğmen Mucip’in Hatıra Defterinden;

“Yüzbaşım Topçular Sırtı üzerinden iki yerinden yaralandı. Ayrılırken bölüğün emir ve komutasını bana bıraktı. O dakikadan itibaren 27.Alay’ın 2.Bölük Kumandanı oldum.”

Ayrılırken hiç unutamayacağım şu emri verdi:

“-Size mümkün olduğu kadar süratle takviye göndermeye çalışacağım. Fakat hiçbir takviye alamasanız da buradan katiyen geri çekilmeyeceksiniz. Geriye ancak bir haberci gönderebilirsiniz. O da hepinizin burada şerefle savaşarak şehit olduğunuzu bildirmek için.

...Saat 3’e yaklaşıyor. Emri yerine getirmeye çalışıyoruz. Avcı hatlarımız çok seyreldi. 160 tüfekten ateş eden ancak 50 kadar tüfek kaldı. Öyle sanıyorum ki son nefesimize kadar savaştığımızı bildirecek haberciyi de geriye göndermemize imkan olmayacak.

...Gece de durmak bilmeyen atışlarla geçti.”

Bölük, sabahın alaca karanlığında alaya katılma emrini alır. Zabit adayı Medeni, bölüğü Kesik Dere’nin yatağında toplar. Teğmen Mucip, borazancı erle açıkta durmaktadır.

Emreder:

-Eş tut! Sağdan say!

Tok sesler duyulur:

-Bir!

-İki!

-Üç!

-...On sekiz tek!

“Hiç unutamayacağım. Evet... Sadece on sekiz tek... Bölük derin bir sessizlik içindeydi. Gözlerimden dökülen yaşları göstermemek için geriye döndüm.”

Teğmen Mucip raporunu yazar. Raporun 4.maddesi şöyledir:

“Dünkü muharebeye katılan 164 erden geriye 35 er kalmıştır.”

BU GÖZLER GÖRMESİ GEREKENLERİ GÖRDÜKTEN SONRA GÖRMEZ OLDU

Queen Elizabeth adlı savaş gemisinden atılan bir mermi, Gelibolu Yarımadası’ndaki Mecidiye tabyasının cephaneliğine isabet ederek tabyayı havaya uçurmuştu. Çanakkale Boğaz Komutanı Cevat Paşa akşama doğru durumu yakından görmek için Mecidiye Bataryası mevzii bölgesine gelir. Bir ağacın altına uzanmış olan bir Mehmetçik Cevat Paşa önünden geçerken kıpırdamaz bile. Seslenir Paşa:

-Neyin var evladım?

Mehmetçik fırlar esas duruşa geçer. Fakat Cevat Paşa’ya bakmamaktadır. Başka âlemdedir o gözler. Bir endişe sarar Paşa’yı:

-Vah yavrum! Gözlerin?

Mehmetçik, Cevat Paşa’nın yüreğindeki sancıyı hisseder ve “ Merak etmeyin...” der.

“ Üzülmeyin komutanım. Bu gözler görmesi gerekenleri gördükten sonra görmez oldu.”

ŞUNU KESİVER KUMANDANIM

O sabah yine bütün şiddetiyle başlamış olan boğazlaşma akşama doğru birliklerimizin üstünlüğü ile devam ediyordu. Gözetleme yerindeydim. Muharebenin son safhasını takip ediyordum. Heyecan içindeydim. Mehmetçiklerin “Allah Allah !” nidaları bütün ufku sarmıştı. Bu müthiş haykırışlar, vahşi bir medeniyetin bütün gücünü ve heybetini temsil eden düşman zırhlılarının top seslerini bile bastırır olmuştu. Bir aralık arkamda bir ayak sesi duyar gibi oldum. Geriye dönünce Ali Çavuş’la göz göze geldim. Sapsarı olmuştu. Yüzünde derin bir ıstırabın o müthiş, sarsıcı çizgileri vardı. Daha “neyin var ?” dememe kalmadan o her şeyi anlatmaya yetecek kolunu uzattı. Dehşetle ürperdim. Sol kolu bileğinin dört parmak kadar yukarısından aldığı bir isabetle tamamen kopacak hale gelmişti. Eli, yere düşmekten zayıf bir deri parçası alıkoymaktaydı. Dişlerini sıkarak ıstırabını hafifletmeye çalışıyorlardı. Sağ elindeki çakıyı bana uzatarak dedi ki:

“– Şunu kesiver kumandanım”

Bu üç kelimelik cümlede öyle yıldırıcı, ürpertici bir istek, bir mecburiyet ifadesi vardı ki gayri ihtiyari çakıyı alıp, derinin ucunda kanlar içinde sallanan eli kolundan ayırdım. Bir şey söylemiş olmak için “Üzülme Ali Çavuş. Allah vücuduna sağlık versin.” diye mırıldandım.

Yere düşen koluna bir müddet baktı, sonra gözlerini ufka çevirerek “Feda olsun... Memleket sağ olsun kumandanım.” dedi. Ali Çavuş yalnız elini değil, çok geçmeden hayatını da memleketin şerefini ve namusunu korumak yolunda feda etti.

Hayata gözlerini de yumarken son sözleri yine aynıydı:

“- Memleketim, sana canım feda olsun...”

Bugünün insanı Çanakkale’de düşmanı durduran ruhu çok iyi anlamalıdır.

Çanakkale bu ruhun destanı olmuştur. Dün bütün imkânsızlıklara rağmen var olma mücadelesini kazanmış olan Müslüman Türk Milleti; bugün ve yarın karşılaşacağı bütün meseleleri de alt edebilecek güçtedir. Tarih bunun şahidi olacaktır.

Çanakkale’de Allah bir, Peygamber bir, Kur’an bir, Bayrak bir, Vatan bir diyerek “Bir Hilal Uğruna” kendilerini feda etmiş bulunan şanlı ecdadımızı bir kez daha rahmetle ve şükranla anıyorum.

Allah (c.c.) hepsinden razı olsun.

Selam ve dua ile

Yazarın Yazıları