Burada zaman çok kıymetli...

  • 0
  • 13707

Beykoz Devlet Hastanesi'nin “Yoğun Bakım-Girilmez” yazan kapısının ardında hekiminden hemşiresine ve personeline özverili bir çalışma, insanüstü bir çaba var.

Beykoz Devlet Hastanesi'nin “Yoğun Bakım-Girilmez” yazan kapısının ardında hekiminden hemşiresine ve personeline özverili bir çalışma, insanüstü bir çaba var.

Beykoz Devlet Hastanesi Başhekimi Op. Dr. Süleyman Erdoğdu hastanenin “3. Düzey Reanimasyon Kliniği”nin kapılarını bizim için açtı. Hadi bu kapıdan benimle girin ve içeride ölüm kalım savaşı veren hastalar için gece gündüz demeden çalışan fedakâr insanlarla siz de tanışın.

Ağustos ayının 19’uydu. Babam kalça kırığı teşhisiyle yattığı Beykoz Devlet Hastanesi Ortopedi servisinde fenalaştı ve aynı hastanenin yoğun bakım servisine kaldırıldı. Bizi kapıda karşılayan erkek hemşire son derece nazik ve anlayışlı. “Hastanız hakkında her gün 13.00-13.30 arasında bilgi alabilirsiniz. Salı ve Cuma günleri de aynı saatlerde görebilirsiniz” dedi. Yani babamızı ellere bıraktığımız yetmiyormuş gibi bir de istediğimiz zaman göremeyeceğiz. Birkaç evrak imzalayıp, bize ulaşabilecekleri iki telefon numarası yazdırdıktan sonra büyük kırmızı puntolarla “Yoğun Bakım-Girilmez” yazan kapının dışında çokça acıyla ve biraz da şaşkınlıkla kalakalıyoruz. 

Hayatla ölüm arasında...

Babamızı hayatla ölüm arasındaki bir bilinmeze, tanımadığımız insanlara emanet ettik. “Yoğun Bakım” servisiyle ilk defa işte o gün tanışıyorum. Üzerinden tam 2 ay 12 gün geçti. Babam hala yoğun bakımda. Bu süre zarfında o kapıda geçirdiğim süre bana çok şey öğretti. Babamı ilk ziyaretimizde yaşadığım şoku anlatamam. Önlüklerimizi giyip içeriye girdik. Ellerimizi kapıdaki dezenfektanla yıkayıp eldiven taktık. Sonra odalara yöneldik. Nefes almak için bile makinaya muhtaç olan hastalar şuurları kapalı yatıyorlar. Makinalardan düzenli tekrarlarla gelen sesler sinir bozucu. Pencere yok. Ölümle yaşam kol kola burada, araftasınız. Bir de günler ve geceler boyu burada hastaları hayata döndürmek için çabalayan yoğun bakım çalışanlarını düşünün. “Yoğun Bakım-Girilmez” yazan kapının ardında hekiminden hemşiresine ve personeline özverili bir çalışma, insanüstü bir çaba var. Beykoz Devlet Hastanesi Başhekimi Op. Dr. Süleyman Erdoğdu hastanenin “3. Düzey Reanimasyon Kliniği”nin kapılarını bizim için açıyor. Hadi bu kapıdan benimle girin ve gece gündüz demeden çalışan fedakâr insanları siz de tanıyın. 

OLAĞANÜSTÜ BİR ÇABA

Öncelikle Beykoz Devlet Hastanesi 3. Düzey Anestezi ve Reanimasyon Kliniği Sorumlusu, Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı Yusuf Akdoğan’la tanıştırayım. Babamın yatak başını çıplak elle tutarken yakalamış ve bir güzel fırça çekmişti bana. Kızdım mı? Hayır. Bilakis “Babam doğru ellerde” diye sevindim. Yusuf Bey, 4,5 yıldır burada hekimlik yapıyor. “3. Derece Yoğun Bakım ne demek” diye soruyorum önce. “Burası en ağır hastaların takip edildiği yer. 13 yataklı bir klinik. 5 tane anestezi ve reanimasyon uzmanı, 16 tane hemşire ve 5 tane de personelimiz var. Sayı yeterli değil. Zaten tamamlanacak” diyor ve ekliyor: “Bir sıkıntı olduğunda saatler boyu su içmeye hatta tuvalete gitmeye bile fırsat bulamayabiliriz. Yoğun bakım hekimi, hemşiresi ve personeli insani yönü çok farklı bir iş yapıyor. Mesela 300 gündür yatan bir hasta var. İlaçları, diğer bakımları hariç günde en az 12 kere pozisyonu değiştiriliyor bu hastanın. Bu yüzden maddi ve manevi motivasyonlarını sağlamak şart.”

EN KÖTÜSÜ “HASTANIZ ÖLDÜ” DEMEK

Yoğun bakımda çalışmanın en kötü tarafı hasta yakınlarına ölüm haberi vermek Yusuf Bey için. “Bir süre sonra buna alışılacağı düşünülür ama ben alışamadım. ‘Hastanız öldü’ demek hala çok zor” diye konuşuyor. “Ümit Bahçesi” olarak tarif ediyor yoğun bakımı. “Şu kapıdan girdiğiniz andan itibaren ümit hep var. Doktor, hemşire, personel, hasta yakını, hep beraber ümit ediyoruz. En büyük mutluluğumuz da o ümitlerin gerçekleştiğini hastanın buradan sağlıkla çıktığını görmek” diye açıklıyor bu tarifi.  

MOTOSİKLET ALDIM

İlginç ama o kadar çok etkiliyormuş ki bu iş onu işini eve götürmemek için motosiklet almış. “Burada hakikaten çok etkileniyorum. Motosiklet kullanırken hafızamı siliyorum. Motosiklet her an dikkat ister. Kafanda başka bir şey olmasını kaldırmaz. Ben de bu yolla eve gidene kadar silmiş oluyorum hafızamı. Rüzgâra karşı giderken bütün 
düşünceler uçup gidiyor.”

MATEM TUTMA ŞANSIMIZ YOK

Soner Altıner de yoğun bakım hekimlerinden biri. Babama serviste ilk müdahaleyi yapan ve yoğun bakıma indiren hekim. Belki bu yüzden belki o son derece anlayışlı ve sabırlı hali yüzünden o nöbetçi olduğunda babamın yanında aileden biri varmış gibi hissediyoruz. Bu yüzden röportaj günü onu da klinikte görmek beni ayrıca mutlu ediyor. Soner Bey 6 yıllık yoğun bakım hekimi. İşini severek yaptığını söylüyor. Buna biz de şahidiz. Onun için yoğun bakımda çalışmanın en güzel tarafı hastanın iyileştiğini görmek ve bunu hasta yakınına söylediğinde yüzlerindeki mutluluğu görmek. “Hastayı ölümle yaşam arasındaki o ince çizgiden hayata çekmek, bu doyum diğer bütün olumsuz duygulara ağır basıyor” diyor. İşin en zor tarafı onun için de ölüm haberi vermek onun için. “Ama tabii bizim matem tutma şansımız yok” diye konuşuyor. Çalışma şartlarının zorluğundan, hekim sayısının yetersizliğinden o da şikâyetçi ama her şeye rağmen iyileşen her hastayla yaşanan manevi haz yola devam etmeleri için gereken enerjiyi sağlıyor. Soner Bey yoğun bakımı “Son duraktan bir önceki durak” olarak tanımlıyor. 

BİZDE YATAK YARASI OLMAZ

Yoğun bakımda hemşirelik bakımının kalitesini gösteren en önemli gösterge hastanın kalça bölgesinde açılan yatak yarası denilen yaraların açılmamasıymış. Bu klinikte yatak yarası yok denecek kadar az. 10 aydır yatan hasta da bile yatak yarası yok. Ne kadar özverili çalıştıklarının bir kanıtı bu da.

PERSONEL ÇOK ÖNEMLİ

Yoğun bakımda doktor hemşire personel bir bütün. Biri olmazsa diğeri olmaz. Bu açıdan bakıldığında personel dişlinin en önemli parçalarından biri. Onlarsız olmaz. Ayrıca yoğun bakım personeli biraz kalifiye farklı bir personel. Bunlardan biri Şeref Katmer. 8 yıllık yoğun bakım personeli. “İşi diğer servislerden daha ağır. Bütün hastalar bakım hastası. Maaşlarımızla ilgili sıkıntımız var. Taşeron firma işçisiyiz. Ancak tüm sıkıntılara rağmen işimizi severek yapıyoruz” diyorlar. Yakup Acar da 6 yıldır yoğun bakımda. 
“İş yoğun ama memnunum”
diye konuşuyor o da. 

İbrahim Sucuoğlu 8 yıldan beri burada. Ona göre de yoğun bakım çok zor. “Şikâyetlerimiz çok ama yoğun bakımda gönülden yapılırsa iş olur. Biz de gönülden yapıyoruz. Tüm hastaları kendi hastamız gibi görüyoruz” diyor. 

YENİ ÜNİTELER AÇACAĞIZ

Beykoz Devlet Hastanesi Yönetici ve Başhekimi Op. Dr. Süleyman Erdoğdu:
Sağlık Bakanlığımızın “Sağlıkta Dönüşüm Projesi” kapsamında tıp alanına kazandırılan yeni uygulamalar sonucunda ülkemizde yaş ortalamasının arttığını görüyoruz. Bu nedenle yoğun bakımların işleyişine ve ihtiyaca cevap verebilir olmalarına son derece önem veriyoruz. Bu kapsamda Beykoz Devlet Hastanesi bünyesinde bulunan yemekhanenin mahallini değiştirerek, o mahalli 10 yataklı, birinci derece hizmet verecek yeni bir yoğun bakım ünitesi yapıyoruz. Bunun ardından yine on yataklı üçüncü derece yeni bir yoğun bakım daha yapmayı planlıyoruz. İstanbul’da yoğun bakıma ihtiyaç duyan bazı hastalarımızın İstanbul dışına, örneğin İzmit’e sevk edildiğine tanık oluyor. Yeni yoğun bakım ünitelerimizle İstanbul dışına sevkinde önüne geçmeyi düşünüyoruz. 

YOĞUN BAKIMIN MELEKLERİ

Gelelim yoğun bakımın meleklerine. İslim Polat, 1,5 yıldır burada. Mesai saatlerini soruyorum. “Gündüz sabah 08.00, akşam 16.00; akşam 16.00-08.00 arasında çalışıyoruz. Hafta sonu nöbetleriyse 24 saat” diye yanıtlıyor ve ekliyor: “Burada hasta tamamen size ait. Bu yüzden bakımı çok daha zor.  Yoğun bakım hata kaldırmaz.” İlk zamanlar hasta kayıplarından çok etkilendiğini ama zamanla alıştığını söylüyor İslim. “Hastalarıma daha fazla faydalı olabilmek için duygularımı kontrol etmeyi öğrendim” diyor. Gamze Sarıgül de Mayıs 2015’te gelmiş yoğun bakıma. “Serviste de hastanızı kaybedebiliyorsunuz. Buna alışmanız gerekir” diye konuşuyor.” Hülya Karahasanoğlu 17 yıllık hemşire, 15 yıldır da yoğun bakımda. “Yoğun bakım yıpratır. Zaman zaman tükenmişlik de hissedersiniz ama severek yaptığınızda katlanabilirsiniz. Zaten hemşirelik sevmeden yapılabilecek bir meslek değil” diyor. Emeğinin karşılığını da hasta iyileşip gittiğinde alıyor Hülya hemşire. Hatice aralarında en küçük olanı. Sadece 1 yıllık hemşire. “Yoğun bakımda çalışmayı seviyorum ben. Onlar gülümsediğinde biz mutlu oluyoruz” diye anlatıyor duygularını. Son sözü kliniğin sorumlu hemşiresi Ayşe Karaibrahimoğlu’na veriyoruz. 15 yıllık hemşire. 8 yıldır da yoğun bakımda. “Biz iyi bir ekibiz” diyor, gerçekten de haklı. Bilinci kapalı, makinaya bağlı bir hastayı makinadan ayırıp konuştuğunu görmek, servise çıkarmak en büyük mutluluğu. “O doyum bizi ayakta tutuyor” diye konuşuyor.  

SAYGI VE ANLAYIŞ BEKLİYORUZ

Hepsinin ortak görüşü, burada kayıplar için uzun uzadıya üzülecek zaman yok. Diğer hastalar bakıma muhtaç ve ilgi bekliyorlar.  Yine hepsi hasta yakınlarından daha fazla anlayış ve saygı bekliyorlar. “Bizim de insan olduğumuzu unutmasınlar. Bazen bizi robot gibi gördüklerini düşünüyoruz. Yemek yememiz çay içmemiz bile gözlerine batabiliyor. Yeni yatış aldığımızda hasta yakınlarının gerginliğini anlıyoruz ama aynı anlayışı hasta yakınlarından da bekliyoruz. Motivasyonumuzu düşürüyor. Biz de insanız. Buradan çıktıktan sonra sorumluluklarımız, üzüntülerimiz, ailelerimiz, hastalarımız var. Yeri geliyor 16 saat ayakta kalıyoruz. Yemeğe, içmeye oturmaya dinlenmeye ihtiyacımız var. 
Benim elimdeki bir bardak çayın lafı olmamalı. Dışarıya çıkacak vaktimiz olmadığı için yemeğimiz yoğun bakım ünitesine geliyor. 
Bazen yemek arabasının şuraya girip çıkmasına bile hasta yakınlarının laf ettiğini görüyoruz. Biz de havadan beslenmiyoruz.”

MUCİZE GİBİYDİ

Başınızdan geçen ilginç bir olay var mı diye sorduğumda İslim alıyor sözü; “65 yaşında bir hastamız vardı. Bütün destek ilaçlarını kapatmıştık. Ondan sonra mucizevi bir şekilde hasta toparlandı, şuuru açıldı, yemek yemeye başladı. Yoğun bakımdan çıktı. Gerçekten o hasta çıkarken çok sevinmiştik. Bir de Gaziantep’te çalışırken Suriye’de savaşta yaralanan bir yaşlarında bir çocuk geldi. Annesi babası ölmüştü. Beynine şarapnel saplanmıştı. Çocuk geldiğinde çok kötüydü. 6-7 ay kaldı ve bize el sallayarak gitti. O da çok mutlu etmişti. 

Arzu Akyol /Akşam

AK Parti Beykoz Teşkilatı zaferi böyle kutladı
Önceki AK Parti Beykoz Teşkilatı zaferi böyle kutladı
İYİ Parti Beykoz İlçe Başkanı sitemkar konuştu
Sonraki İYİ Parti Beykoz İlçe Başkanı sitemkar konuştu
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz