A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 01/12/2013 23:11
  • 11.159

Hani bazen; 5 vakit kıldığımız namazları, yaptığımız tüm ibadetleri düşünüp, ebedî Âhiret yolculuğumuz için yapılması gerekenleri hallettiğimizi sanırız.

Okuduğumuz kitapları ve bu konuda öğrendiklerimizi yeterli buluruz da haftada 5-6 defa Nurterapi sohbetlerine gitmemizle yetiniriz. Şeytan ve nefsimizin vesveseleriyle de o günkü sohbete ve hizmete gitmeye nazlanmaya başlarız. Hatta istişare ettiğimiz arkadaşımız da aynı tembellik ve gaflet ile “zaten her gün gidiyoruz, bu günü de söğüt gölgesine veya kendimize ayıralım” diyerek, güya rahatlarız. Acaba bu düşünce veya tavrımızda ne kadar haklıyız?...

Bu tür düşüncelerin ve konuşmaların sebebi, insan olarak dünyaya niçin gönderildiğimizi tam anlayamamak, düşünememek ve gerektiği gibi idrak edememek olduğu kesindir…

·         Bu bir iddia değil, gerçeğin ta kendisidir.

Bu gerçeğin kolayca anlaşılması için önce, bizzat yaşadığım çok ilginç, ibretlik ve anlamlı bir anekdotu arz edeceğim.

Şöyle ki:

Çalıştığım müesseseyi temsîlen, bir teknoloji transferi nedeniyle Japonya’ya gitmiştik. İthal edeceğimiz devâsâ makineleri ve cihazları, bir ay gibi kısa bir zamanda incelemek ve öğrenmek imkânsızdı. Fakat bizlere, sadece bir ay gibi kısa bir süre tanınmıştı. Elimize de bolca harcırah verilmişti. Eğitmen Japonlardan 3 saat teorik bilgiler alıyor, 4 saat de pratik uygulamalar yapıyorduk. Tabii ki açılan her konunun izahı, bu 3+4=7 saate sığmıyordu. Her seferinde, yemeğe, namaza ve paydoslara çok gecikmeli çıkabiliyorduk.

Diğer mühendis ve teknisyen arkadaşlarla, henüz bir hafta geçmediği halde, homurdanmaya ve isyan etmeye başladık. Başımızdaki grup başkanımız olan, Türk genel müdürümüze, bu durumu izah ve itiraz ettik.

Bu itirazımıza karşı, gayet ağırbaşlı ve tecrübeli olan genel müdürümüz, otoriter ve kararlı bir ses tonuyla bizlere şunları söyledi.

“- Arkadaşlar, biz buraya niçin geldik? Bu gurbet ele niçin gönderildik? Her birimiz için bunca masraflar niçin yapıldı? Bu öğrenmemiz gerekenleri, mesai saatlerimizi ikiye katlasak bile tam öğrenemeyeceğiz. Evet, her mesai sonrası zaten bol bol geziyoruz, eğleniyoruz, yiyoruz, içiyoruz veya uyuyoruz. Bu istirahatlar sırasında bile,hiçbir zaman bu gurbete geliş sebebini aklımızdan çıkarmamalıyız. Yemekte de ve istirahatta da, bu gaye doğrultusunda sohbetler yapmalıyız. Yoksa yurda dönüşte, çok pişman oluruz. Çok azar işitiriz. Rakip firmaların maskarası oluruz. Bu fırsatlar bir daha elimize geçmez. Buraya niçin gönderildiğimizi bir an bile aklınızdan çıkarmazsanız, fedakâr ve başarılı olursunuz… diye etkili bir konuşma yapmıştı…

Genel müdürümüzün bu anlamlı sözlerini çok mantıklı bulduğumuz için, çok büyük bir fedakârlık ve üstün gayretlerle eğitimimizi tamamladık. Fakat bunlara rağmen, yurda döndüğümüzde, “..keşke çok daha fazla gayretli olsaydık da, şunları da öğrenseydik. Şimdi bu sıkıntıları da çekmezdik.” Diye, çok pişmanlıklarımız oldu...

·         İşte, aynı bu olayda olduğu gibi:

Bizler de bu dünya gurbetine, ne için geldiğimizin, daha doğrusu niçin gönderildiğimizin idraki içinde olmak zorundayız. Aksi halde, düşüncelerimiz de, itirazlarımız da, icraatlarımız da yanlış veya eksik olur…

Şu dünya misafirhanesine gönderilmemizin sebebi, yani her birimizin yaratılmamızın nedeni ve gayesi gayet nettir ve bizleri yaratan ve gönderen Yüce Rabbimiz tarafından şöyle açıklanmıştır:

·         “Ben, (azîmüşşân) insanları ve cinleri ancak beni tanısınlar ve bana ibadet etsinler diye yarattım…” (51./56.)

Buradaki “ancak” kelimesine dikkat çekmek istiyorum. Bu kelime, “başka bir gaye ve maksat yok.” “sadece bu maksat var.” Demektir…

Daha açık bir ifadeyle:

Yukarıda Genel müdürümüzün dediği gibi; “.bu gaye dışındaki istirahat, eğlence ve gezi sırasında bile, hiçbir zaman bu gurbete geliş sebebini aklımızdan çıkarmamalıyız. Yemekte ve istirahatta bile bu gaye doğrultusunda sohbetler yapmalıyız. Yoksa dönüşte çok pişman oluruz. Çok azar işitiriz. Rakip firmaların(yani bu konuya göre, şeytanların) maskarası (*.Bkz.) oluruz. Bu fırsatlar bir daha elimize geçmez. Buraya niçin gönderildiğimizi bir an bile aklınızdan çıkarmazsanız, bahtiyar ve başarılı olursunuz…”

·         Dünyaya gönderiliş gayemizi aklımızdan hiçbir zaman çıkarmaz isek, yaptığımız ibadetleri değil çok görmek, her günümüzün birkaç saatini bile, bu gayeye ayırmayı az görürüz az…

·         Bu yüce gaye; bunca yoğun işlerimin arasında, şu namazımı da kılıvereyim’, ‘ haftada 4-5 sohbete gitsem’, ‘günde bir sayfa Kur’ân veya bir saat kitap okusam yeter’ düşüncesiyle asla geçiştirilemez…

Ayrıca bu gaye dışındaki tüm meşrû zevklerimiz, eğlencelerimiz, bin bir türlü rızıklar, ikramlar, eş, iş, evlât, akıl, sıhhat, mal-mülk v.s. ikramlar, yüce Rabbimizin bizlere, şu dünya gurbetinde peşinen sunduğu zimmetli harcırahlarıdır. Bu gâye dışında kullanılması mutlak bir cezayı gerektirir...

(*.) .. Yukarıda geçen; Şeytanın maskarası olma ile ilgili bir âyet:

Şeytan Cehenneme sevk edilenleri bekliyor ve aldattıklarıyla şöyle alay ediyor.

İbrahim Sûresi. 22. ÂyetHesaplar görülüp iş tamamlanınca Şeytan onlara şöyle diyecek: “Allah size doğru vaadde bulunmuştu.(işte neticesi.) Ben de size bir şeyler vaad ettim, ama sözümden caydım! Doğrusu, benim size istediğimi yaptıracak bir gücüm de yoktu. Sadece ben sizi dâvet ettim, siz de çağrımı(hemen) kabul ettiniz. O halde beni ayıplamayın, kendi kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz. …...

·         Yüce Rabbim bizleri “dünyaya niçin gönderildiğimizi tam idrak ederek, ona göre yaşayanlardan ve rızaya nâil olanlardan” eylesin… Âmîn…

Yazarın Yazıları