A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 22/10/2012 00:11
  • 12.429

On yılı aşkın zamandan bu yana hizmet veren, biri birilerinin hürriyet alanlarına tecavüz etmemek şartıyla her görüşe yer veren ve son yıllarında sürekli etkin hamleler yapan “Dost Beykoz’un, yönetimi ve yazar kadrosu toplantısı”ndaydım.

Müteakip saatlerde, çok önem verdiğim başka bir toplantıya katılma zorunluluğum nedeniyle, bu toplantıya 80 dakikadan fazla iştirak edemedim, fakat ben ayrılıncaya kadar ana hatlarıyla önemli konular işlenmiş oldu.

 

Artık kabuğuna sığmayan Dost Beykoz’un, yeni ve daha büyük hamleler yaparak, 15 günde bir, haftada bir ve nihayet günlük gazete olma yolunda, kararlılıkla ve hızla ilerlediğini müşahede ettim. Kim bilir, bu kadro ve bu kararlılıkla ve dayanışma ile belki de ulusal gazete, Radyo ve TV gibi hamlelerle, ulusal medya âleminde de yerini alabilir, diye ümit vârım. Kendimi böyle bir topluluk içinde olmaktan, şanslı hissettim. Dost Beykoz’a, Hak’tan ve doğruluktan taviz vermeden atacağı her adıma ve her ciddi hamlelerinde, erişilmez başarılar diliyorum…

·        Ancak; 50 yıllık tecrübelerime dayanarak, bazı üstü örtülü tekliflerin, ilerleyen yıllarda, bu iyi niyetli kadroyu sıkıntıya sokabileceğini hissettim.

Vaktimin çok sınırlı olması ve ortamın da pek müsait olmaması nedeniyle açamadığım bu endişemi, hiçbir maddi menfaat gözetmeksizin, sadece görevimi yerine getirme arzusuyla ve de kalıcı olması için yazılı olarak bir nebze açmak istiyorum.

·        Çünkü her birimiz, hislerimizi ve sempati duyduğumuz partilerimizi, saplantılı bir şekilde ön plânda tutup, çıkar sağlama yönünde bu potansiyeli kullanmaya kalkarsak, kıskançlıklar, sürtüşmeler ve nihayet çözülmeler başlayabilir.

Aklın yolu bir, tarih tekerrürdür ve fıtrat asla yanılmaz. Arkadaşlarımın, bu saf ve iyi niyetli görüşlerimi, müsamaha nazarıyla değerlendirmelerini de istirham ediyorum.

·        Şöyle ki:

“Kişilerin fikirleri ne ise zikirleri o olur” atasözümüzün doğruluğunu, beklide yüzlerce kez müşahede emişimdir. Bu nedenle orada zikredilenler, şakaya veya hafife alınmadan doğru değerlendirilmelidir.

·        Endişem şu:

Bir arkadaşımız hariçten bir kişinin sözünü mesnet göstererek, “gazetemizde, iktidar partisine çok yer veriliyor, ana muhalefete sadece iki-üç konuda yer veriliyor. Bu halksızlıktır, falanın bile tepkisini çekmiş” gibi ifadeler kullandı.

 

Gerçi ortaya “..icraat yapan hangi parti olursa olsun, icraatları her zaman (müsbet veya menfi) haber olmak zorundadır. Hiç de haksızlık değildir” gibi mantıklı cevaplar verildi, fakat ben bunları, Dost Beykoz’un istikbalinin selâmeti açısından yeterli bulmuyorum.

Çünkü; asla unutulmamalıdır ki, ana muhalefet partisine bu güzide halk, sadece normal bir parti nazarıyla bakmıyor. Yüce dinine, mukaddesatına ve kutsal değerlerine, 30 yıla yakın bir zaman zulmetmiş, halktan kopuk, hatta halka ve inançlarına aykırı bir zihniyet olarak bakıyor. (Keşke bunun aksi olsaydı. Sözümüz kişilere değil, zihniyetedir.)

İşte bu nedenledir ki 60 sene gibi uzun zamandan beri bu halk, bu zihniyeti bilinçli bir şekilde muhalefet mahkûm ediyor. Bu gerçeği bu kadro bugün hâlâ idrak edememiş olması nedeniyle de, tek bir adım bile ileri atamıyor…

 

·        Saygıdeğer dostlar. Bu konu asla bir “parti” meselesi değildir.

Gerçekten Müslüman olanlar ve inananlar, mukaddesatlarından, kutsal değerlerinden ve inançlarında asla taviz vermezler ve veremezler. İşte bunun içindir ki, bu zihniyet öncelikli olarak “bu güzide halkı, İNANÇSIZLAŞTIRMA gayretleri” nedeniyle sâbıkalıdır. Bu zihniyet tarafından 18 sene boyunca EZAN susturulmuş. 163. Madde ihdas edilerek, dinini yaşamaya çalışan halka kan kusturmuş, Dinî tedrisat yapan tüm okullar ve kurslar kapatılmış, binlerce cami kapatılarak depo, gazino, ahır yapılmış ve tadilatlar yapılarak parti hizmetlerine tahsis edilmiştir. Garip bir şapka kanunu çıkarılarak, 1,5 sene önce yazdığı (Milli Eğitim Bakanlığı onaylı) bir kitabındaki “şapka Frenk âdetidir, İslâm giysisi değildir” cümlesi için, en saygın Din âlimlerini halkın gözü önünde (cami bahçesinde) idam etmiştir. Bu doğrultuda 1000’in üzerinde Müslüman idam edilmiştir. Çetin Altan’ın ifadesine göre bu idamların içinde bir de Şalcı Bacı vardır ki, idama götürülürken defalarca "Kadın şapka giye (mi) ki asıla?"diye haykırmıştır. İdam sebebi ise bu bohçacılık yapan kadın, cami bahçesindeki idam sehpalarını görünce “ayol bunlar niçin asıldı?” sorusuna aldığı cevaba, “..yahu bir insan şapka giymiyor diye asılır mı?” diye yüksek sesle itiraz etmesi olmuştur…

 

·        Gerçekler asla gizli kalmıyor. (İnternette google’a “Şalcı bacı” yazarak mutlaka inceleyiniz.)

Bu mümtaz ve bilinçli halkın, bu zihniyeti 60 yıldan beri muhalefete mahkûm etmesinin altında, önemli ölçüde bu gerçekler yatmaktadır.

 

Keşke bazılarının dediği gibi, “bu günkü parti farklı” diyebilsek.

Bugün; Kur’ânın okullarda serbest okutulması, Yüce dinimizin kesin bir emri olan BAŞÖRTÜSÜNÜN her yerde serbest olması, Dinimize ve mukaddesatımıza yararlı herhangi bir yasa çıkartılması halinde, bu zihniyetin İPTAL seferberliği ilan etmesi, çok şey ifade ediyor. Muhalefet değil de, es-kaza iktidar olmaları halinde, neler yapacaklarını çok net gösteriyor. Fatih camiini bir Cuma namazı sırasında bombalamayı karar atlına aldıkları için, mahkûm olanların, hâlâ avukatlığını yapmaları, akl-ı selîme çok şey haykırıyor…  

“Zulme rıza zulümdür” darb-ı meseli ve Hûd Sûresi 113. Âyetteki; “Zalimlere asla meyletmeyin, sempati duymayın…” emr-i İlâhisi mutlaka dikkate alınmalıdır…

 

 

İşte bu nedenlerle, bu bilinçli ve sağduyulu halk ana muhalefete, normal ve masum bir parti nazarıyla bakmıyor. Dost Beykoz sayfalarında, bu zihniyete hizmet edecek yazıların ve haberlerin, bu mümtaz halkın % 70’ini rahatsız edeceği de mutlaka dikkate alınmalıdır. Partiler nezdinde “Tarafsız olmak”, elbette bir erdemliktir ancak, işin içine yüce Dînimiz, Mukaddesatımız ve inançlarımız girince, mutlaka TARAF olmak zorunluluğu vardır.

 

Çünkü, bir partinin şu 80-100 senelik kısa ömrümüzde, halkı “batı zihniyetiyle krallar gibi yaşatacağı” kesin olsa bile, milyarlarca yılın bile az kalacağı EBEDÎ bir ahiret hayatımızı mahvetmesine, asla müsamaha edilemez.

 

Çünkü ecel birdir, asla durdurulamaz. Her birimiz, şu dünyadaki davranışlarımızdan hesap vermek üzere uzun bir yolculuğa çıkacağız. Bu konuda köstek olanlarla değil, destek olanlarla yolumuza devam etmek zorundayız. Âhireti inkâr etmek, yani inanmamak, asla Âhirete ve hesap vermeye engel değil, EBEDÎ SAADETLERE engeldir. Ölümden sonraki gerçek hayatı hesaba katmayan insan, en büyük haksızlığı öncelikle kendisine yapar…

Yoğun meşguliyetler nedeniyle, ihmal ettiğimiz bu gerçekleri hatırlatmak istedim. Vesselâm…

 

 

NOT: 19.10.2010 Teke-tek programında, masonluğun büyük üstadı Remzi Sanver’in itirafları, çok-çok önemlidir. Fatih Altaylı’nın, “1935’te Atatürk’ün masonluğu yasaklamasıyla” ilgili sorusuna, verdiği cevap içindeki şu bölüme lütfen dikkat: -“Aslında öyle bir süreç yaşandı, fakat o zamanın mason yöneticileri şöyle bir açıklama yaptılar: ‘BİZİM UMDELERİMİZ (yani, ilke ve prensiplerimiz) CHP.’DE İFADESİNİ BULDUĞUNDAN (!!!) BİZ MASONLUK FAALİYETLERİNİ KENDİMİZ KAPATIYORUZ’… (NOT: Bu kısmı internette, lütfen o orijinal video’dan izleyin! Çünkü alt yazıda bu bölüm kesilerek sansürleniyor.  Oradaki ifadeler çok daha ağırdır.)

Yazarın Yazıları