A. Raif ÖZTÜRK
  • 02/09/2015 Son günceleme: 08/02/2015 23:11
  • 5.957

Bazen farkında bile olmadan şeytanın veya insan suretindeki şeytan avenelerinin hile ve tuzaklarına düşebiliyoruz. Has bel beşer yanılabiliyoruz veya aldanabiliyoruz.

Hemen tövbe ederek, Kur’ânın müjdesiyle bu yanılmalarımızı affettirebiliyoruz.

Bir de bile bile, yani göz göre göre aldanmalar var ki, bu konuda işlediğimiz cürüm ve günahlarımızın affının da, telafisinin de garantisi yok!...

Meselâ gıybet; kolayca ve ağzımıza bal çalınırcasına keyifle düştüğümüz bir günah çeşididir. Gıybetin, gıybet edilenle helalleşmeden affı mümkün olmayan bir günah ve müthiş bir vebal olduğunu bilmeyen mü’min yok gibidir. Hatta âlim zâtlar bile bu günaha kolayca düşebiliyorlar. Önemi nedeniyle, bu konuyu daha önce mütalâa etmiştik.

Böyle kolayca ve bile bile, hatta gıybetten bile daha sıklıkla düştüğümüz günahlardan diğer birisi ve bugünkü konumuz ise gizli şirktir. Yani “şifa” veya “sebepleri” Allaha denk tutmak, vesileleri ve sebepleri Allah-ü Teâlâdan önce hatırlamaktır. Daha açık bir ifadeyle; şifayı bahşeden Allah cc olduğu halde, öncelikle doktoru veya ilaçları hatırlamak ve yağmurları yağdıran, meyve ve sebzeleri yaratıp bizlere ikram eden Allah cc olduğu halde, bu nimetleri buluttan, rüzgârdan, topraktan veya ağaçlardan zannetmek, gizli şirktir.

İşte bu gizli şirk tehlikelerinden bizleri korumak için Yüce Rabbimiz, bizleri aşağıdaki âyette önce yaratılış gâyemiz olan kulluğumuzu hatırlatıyor. Sonra da kendi icraatını ve ikramlarını vurguluyor. Daha sonra da “Sakın hâ, bunları o görünen sebeplerden zannetmeyin” anlamındaki ikâzını yapıyor...

Bakara sûresi, 21-22. Âyetler: Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki, takvâya (Yüce Allaha karşı sorumluluk hassasiyetine ve kurtuluşa) erişesiniz. Rabbiniz ki, size yeri bir döşek (en güzel bir şekilde yaşamanız için tefriş etti) , göğü bir tavan (süslü bir aydınlatma ve koruma tabakaları) yaptı. Gökten bir (apaçık mûcizevî şekilde) su indirdi; o suyla size ürünlerden (binlerce çeşit meyve ve sebze olarak) rızık çıkardı. Bütün bunları BİLE BİLE (apaçık gördüğünüz halde) kimseyi (ve hiçbir şeyi) Allah'a denk (ortak) tutmayın. (..şirk koşmayın.)

Çok önemli bir konu olması sebebiyle; daha önce başka bir yazımda bahsettiğim halde, bu âyeti biraz daha açmak, hatta çok daha iyi anlamak zorundayız.

  • Şirk veya yukarıdaki âyette ikaz edilen gizli şirk, direkt küfür ve inançsızlık değildir.

Yukarıda kısmen temas ettiğimiz gibi bazı sebepleri Allah’ın cc yardımcısı, hatta o sebepleri gerçek yapıcı zannetmektir. Yani O’na cc ortak koşmaktır ve çok tehlikeli bir durumdur.

İşte Yusuf Suresi 106. Âyet: “Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah'a inanırlar.” Nisa S. 48. Âyette de; “Muhakkak ki Allah, kendisine ortak (şirk) koşulmasını affetmez. Bundan başka diğer günahları, dilediği kimse için bağışlar. Allaha ortan (şirk) koşan kimse, pek büyük bir günah ile İFTİRÂDA bulunmuş olur.”

  • Peki, bu ayette vurgulanan İFTİRÂ ne demektir ve niçin çok tehlikelidir?

Meselâ; sizin icat ettiğiniz bir şeyin başkasına mâl edilmeye çalışılması ve ondan başkalarının yararlanması, size ait başarıların bir başkasına aitmiş gibi ifşâ edilmesi, sizi kızdırmaz mı?

  • Çok basit fakat çok net bir örnek: “İNTİHAL…”

İntihal (TDK: Aşırma demektir), yani bir kişinin yazdığı eserinden, başka kişilerin, ifade, buluş veya düşüncelerini kaynak göstermeksizin ‘kendisine aitmiş gibi kullanmasıdır. İntihal, bir tür sahtekârlık ve hırsızlıktır. TC hukukuna göre de cezası çok ağırdır.

İşte ŞİRK de, Yüce Rabbimize ait olan icraatların, tabiata, sebeplere, doktora, ilâca, ağaca, toprağa vs. verilmesi veya başarıların Rabbimizin inayeti unutularak, kendimizden bilinmesi de böyle bir nevi İNTİHALDİR ve cezasının çok ağır olacağı da zaten âyetlerle bildirilmektedir. Çünkü bu intihal bir insana karşı değil, şu uçsuz bucaksız Kâinatın ve Âhiret âlemlerinin yüce yaratıcısına, yani mutlak mâlikine karşı işlenmiş bir cürümdür...

  • Peki, bu gizli şirke karşı tedbir ve bu ciddi tehlikeden korunma çareleri nelerdir?

Fiziki hastalıkların en önemli tedbiri ve çaresi; vücut savunma (immün, bağışıklık) sistemimizin güçlü ve sağlıklı tutulması olduğu gibi, tüm manevi hastalıklarımızın da en önemli tedbiri, manevî savunma sistemlerimizin GÜÇLÜ ve SAĞLIKLI tutulmasıdır. Şöyle ki:

  • En önemli manevi savunma sistemimiz ÎMANDIR. İmanımızı sağlam, güçlü ve sağlıklı tutmanın en kolay ve en garantili yolu ise asrımızın bir nevi (çağın) Kur’ân tefsirleri olan Risale-i Nurları sürekli okumak, dinlemek, her fırsatta mütalâa etmektir. Bunun içindir ki İMAN İLMİNİN sürekli tahsili, VÂCİPTİR. Aksatan ise âsi olur. (Bkz.: İ.Âzam, İ.Şâfi, İ.Hambel, S. Sevrî, İ.Eş’ârî vd.) Sürekliliği emreden âyet ise Nisa, 136. Âyettir.
  • İmandan sonra, en önemli manevi savunma sistemimiz, İBADETLERİMİZDİR.
  • İbadetlerimizden sonra ise tesbihatlar, zikirler, dua ve evrâdlarımızdır.

Nasıl ki kolesterol ve kalp hastalarının periyodik yürüyüş ve spor hareketleri onları usandırmaması gerekiyorsa, Îmanımızı arttırıcı faaliyetlerimiz de (R.Nur okumaları, sohbetlere devam da) ibadetlerimiz de tesbihatlarımız da evratlarımız da bizleri asla usandırmamalıdır. Çünkü sürekli ihtiyaç halindeyiz. Şeytan ise sürekli tetiktedir...

Her gün mutlaka birkaç kez ve birkaç sayfa Kur’ân okumak ve dinlemek; cismanî ve Rûhanî savunma sistemimizi güçlendirdiği gibi, cismani ve Rûhani hastalıklarımıza bir nevi ŞİFA olduğu da âyetlerle vurgulanmaktadır. Ayrıca Kur’ânın cismanî şifa yönü, fiziki olarak da ispat edilmiştir… (Bkz. Önceki yazılarımızda veya “Su Kristalleri-Japon Prof. Masharu Emoto”.)

Yazarın Yazıları