A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 31/03/2012 00:11
  • 9.551

Son bir yıl içinde; uluslararası ve şehirlerarası seyahatlerim nedeniyle veya iş hayatıma eklediğim vakıf faaliyetleri ve yarım günde Kur’ân eğitimi çalışmalarım nedeniyle, şirin Beykoz’umuzdaki gelişmeleri takip etmeyi ihmal etmişti

Belediyemizde, yıllardan beri süregelen, mu’tâd bir seyir izlendiğini zannediyordum. Hatta üç yıl kadar önceki mahalli seçim sonrası, belgeleriyle açıklanan borçlarla ve hacizli taşınmazlarla devralındığını da medyadan izlediğimiz için, belediyemizden, âcil ihtiyaçların dışında bir faaliyet ve icraat beklemiyordum. Ta ki; 30 Mart 2012’de Belediye başkanlığımızın, yazarlar toplantısındaki “bilgilendirme slaytları”nı izleyinceye kadar…    

  • Bu toplantı için bendenize, bir hafta kadar önce gazetemizden çağrılar yapılmıştı.

Ben de yarım asırdan beri, Beykoz’umuzun acı-tatlı birçok olaylarına tanık olmuş bir hem şehriniz olarak, tam bir sayfalık “soru ve SORUNLAR” dosyası hazırlamıştım. İçinde altı ana başlık altında, on civarında “soru ve SORUN” vardı.

Belediye Başkanımız Sn. Yücel Çelikbilek’in, ilk bir saatlik bilgilendirme sunumundan sonra, hayretler içinde kaldım. Bir süre, “..yahu bu kadar borçlu (sadece vergi borcu: 14.2 milyon)devralmaya rağmen, bütün bu icraatlar ne zaman ve nasıl yapıldı?” diye bir süre şaşkınlık geçirdim. O sorularımın ve sorunların neredeyse tamamı, en güzel bir şekilde halledilmişti. Listemdeki, henüz ele alınmamış birkaç talebimin de, mutlaka halledileceği kanaatine vararak, takdir ve teşekkürden başka bir şey düşünemedim. Belediyemizde gelişen, bu güzelliklere katkısı olan herkese, takdir, tebrik ve teşekkürlerimi arz ediyorum…

  • Madalyonun bir de diğer tarafı var:

Konulara ve gelişmelere; rekabet, siyaset, kuyruk acısı, gıpta, (ciğere uzanamama nedeniyle) kıskançlık gözlüğü ile bakanlar da elbette çok var. Onları da pek haksız bulmuyorum. Onlar da kendi beklentileri ve menfaatleri doğrultusunda düşünebilirler, konuşabilirler veya tenkit de edebilirler. Ancak bu tenkitler de akıl, mantık ve insaf çerçevesinde olmalıdır.

 

  • Bu açıklamayı şunun için yapıyorum:

İcraatlara; siyaset ve rekabet gözüyle bakan kimseler, şeytanın da vesvese ve dürtüleriyle veya iktidar olabilmeyi umdukları bir ümit ile boş durmuyorlar. Çeşitli tenkitler, nefretler, hatta sarhoşların bile inanamayacağı iftiralar içeren propagandalar yaptıklarını herkes izliyor. Bendeniz, “âyine iştir kişin, LÂFA BAKILMAZ” atasözümüz gereği ve yarım asırlık tecrübelerimle, bu propagandalara pek itibar etmediğim halde, bazen bende bile şüpheler uyanmaya başlamıştı. Bu nedenlerle herkese, ileri-geri söylenenlere değil, icraatlara bakmalını öneriyorum. Fakat maalesef, halkımız da bu bilgilerden mahrum bırakılıyor. Herhalde “iyilik yap denize at, balık bilmese de Hâlık bilir” diye düşünülüyor. Belediyemizin maalesef bu eksikliği ortadadır. Bu gelişmeleri bu güzide halka da en güzel bir şekilde duyurmaları gerekmiyor mu? İnşaallah bu eksikliği de telafi ederler…

Şimdi bu görüşlerimi okuyan bir kısım arkadaşımız, aşağıya aykırı “yorumlar” yazacaklar. Halis niyetli ve salih bildiğimiz başkanımızın, şuna-buna rant sağladığını, bunları niçin yazmadığımı soracaklar. İnşaatlara izin için, resmi hesaplara yatırılan harçları ve hayır yerlerine yönlendirilen bedelleri bile RÜŞVET olarak değerlendirecekler. Burada yazdığım bu halisane duygularımı da, mutlaka bir menfaat karşılığı paylaştığımı iddia edebilecekler. Şimdiden söylüyorum, “ben bu boş laflara çok alıştım.” Halk da alıştı. On yıldan beri mahalli ve Genel seçimlere dikkatlice bakınız. Tarafınızdan neler söylendi, HALK ise neye karar verdi. Böyle aykırı söylentiler, kervanın yürümesine hiç de engel olmuyor...

  • Bu konuda çok ilginç bir tecrübemi arz edeyim ki, cümle âleme örnek olsun:

1995-2002 Tarihleri arasında 7 yıl, Boğaziçi-Nurkent Y.Koop. Başkan yardımcısı idim. Kooperatifimizin 55 üyesi vardı. Sanıyorum 2001 genel kurul öncesiydi. 25-30 Kişilik bir heyet beni ayrı bir odaya çağırdılar. Lider seçtikleri kişi bana şunları söyledi:

-“..Hocam, biz hepimiz sizi çok seviyoruz ve size çok güveniyoruz. Kırktan fazla üyemizle de tek-tek konuştuk ve mutabakata vardık. Çoğunluk bizde. Biz bu genel kurulda, sizi başkan seçeceğiz. Haberiniz olsun...” Ben çok şaşırmıştım, bu şaşkınlıkla bu teklifin SEBEBİNİ sordum. Bana söyledikleri gerekçe ise, beni daha da çok şaşırttı. Şöyle ki:

-“Hocam, bu Alâattin başkan, (merhum) malı götürüyor. Koop. Paralarını zimmetine geçiriyor. V.s.” birkaç çirkin iddialarda bulundular. Ben kendilerine:

-“Birincisi; bir başkan yardımcısı olarak ben bunları fark edememişsem eğer, bende de aynı kusur var, demektir. Bana da ‘yazıklar olsun’ demeniz gerekmez mi? Ve böyle kusurlu birini nasıl başkan yapmak istersiniz? İkincisi de: O başkanın malı götürdüğünü bana ispat edin, ben de o gerçekleri (!) öğreneyim.” Dediğimde, bana şu KANIT (!) cümleyi söylediler:

-“Hocam, onun elinden milyarlarca lira para geçiyor. O kadar çok para ki, bizim elimizden geçse, BİZ MUTLAKA YERDİK, o da mutlaka yiyordur…”

-“Bu mu kanıtınız? Başka kanıtınız yok mu?”

-“Daha ne olsun abi? Yetmiyor mu?!!!” dediklerinde çok şaşırmıştım. O bozuk haleti rûhiye ile kendilerine; “..YUH SİZE, YAZIKLAR OLSUN” diyebildim ve kongre salonuna geçtim. Bu konuda bugün, o gurup içinde bana gelen kişilerden şahitlerim de var…

 

  • Saygıdeğer dostlarım:

İki körün, “dolma yeme hikâyesi”ni bilmeyen yoktur herhalde. Kısaca hatırlatayım:

İki âmâ aynı tabaktan dolma yiyorlarmış. Biri diğerine:

-“Ayıp-ayıp, niçin ikişer-ikişer yiyorsun?” diye çıkışmış. Diğeri ise gayet masum:

-“..Yahu sen de âmâ değil misin. Nereden biliyorsun?” Arkadaşını suçlayan kör ise kanıt olarak: “Ben, öyle yiyorum da…” demez mi?...

Demek ki bu fıkralar boşu boşuna yazılmamış. Bendeniz, o gün bizzat şahit olmuştum…

  • Netice itibarıyla, hepimiz aynı geminin içinde yüzüyormuşuz gibi varsayarak, güzel ve şirin Beykoz’umuza hizmet edenlere köstek değil, daima destek olmak zorundayız.

Kusurlarını veya eksiklerini; dedi-kodu şeklinde değil de, şu 3 sene içinde halktan 10 000 kişiyi, görüşmeye kabul etmiş olan yönetimin, kendilerine söylemeliyiz…

Eksikler, yanlış kararlar veya kusurlar elbette olacak. Herkesin farklı beklentileri olduğundan, herkesi aynı derecede memnun etmek elbette mümkün değildir.

Mühim olan seçilenlerin, inançla ve iyi niyetlerle çaba sarf edildiğini görebilmektir.

Ben bu kanaatteyim. Vesselam…

Yazarın Yazıları