Muharrem ERGÜL
  • 09/12/2017 Son günceleme: 09/12/2017 18:02
  • 18.225

Şair Nedim’in deyimiyle İstanbul, “sokaklarında bilgi ve kültürün satıldığı ilim ve alimler pazarıydı.”

Beyazıt ve Fatih semtleri, ilim ve irfanın hakim olduğu medrese, cami ve diğer eğitim kurumlarının müesseseleştiği yerlerdi.

Şehrin bu yoğun yerleşiminin dışında, Kağıthane, Göksu, Fenerbahçe ve Beykoz Çayırı ise halkın gezinti, eğlence ve zevk-u safa yerleriydi.

Nüfusun yoğun olduğu eski İstanbul dediğimiz “Sur içi”, Galata ve Üsküdar’dan bu eğlence ve gezinti yerleri olan Kağıthane, Göksu, Fenerbahçe ve Beykoz Çayırı’na nasıl gidilecekti?

Buhar, elektrik ve petrolün henüz ulaşımı kolaylaştıramadığı çağlarda buralara geliş ve gidiş birçok sıkıntılara neden oluyordu.

Yerleşim yerlerine yakın olduğu için en kolay ulaşılabilen mesire yeri Kağıthane’ydi.

Ancak seyir yerlerinin “Babıali’si” denilen, en muteber mesire yerleri olan Beykoz Çayırı, Göksu ve Küçüksu’ya ulaşım hayli zordu.

Boğaziçi’ndeki bu mesire yerleri 1851 yılında Şirket-i Hayriyye (Şehir Hatları) vapurlarının çalışmaya başlamasından sonra daha bir görmeye başladı.

Bir zamanların uzak olan Boğaziçi’si, İstanbul’un bir mahallesi haline geldi. Halk tatil günü olan Cuma günü mesirelere adeta akın etmeye başladı.

Boğaziçi, Şirket-i Hayriyye vapurlarının vapurlarıyla adeta şenlendi. İstanbul’un yeni ulaşım araçları çok çabuk benimsendi ve yoğun olarak kullanılmaya başlandı.

Şirket-i Hayriyye vapurlarının ulaşımı hayli kolaylaştırmasının ardından, Avrupa’da yaygınlaşmış olan raylı sistem projeleri düşünülmeye başlandı.

Öncelikle Sur İçi, Karaköy, Beyoğlu ve Beşiktaş hatları ile Üsküdar’ın Kadıköy bağlantısı raylı sistemle projelendirilmesine ve hayata geçirilmesine öncelik verildi.

Artık İstanbul ve çevresi hem deniz hem de raylı sistemle birbirine entegre edilecek, ulaşım kolaylaştırılacaktı.

Ancak tüm bunlara rağmen hayli ilgi gören mesire yerleri olan, Fenerbahçe, Göksu, Küçüksu ve Beykoz Çayırı’na ulaşım birçok sıkıntılara neden oluyordu.

İşte bu mesire yerlerine ulaşım için ilk raylı sistem projesini “Mühendis Mösyö Belle de Coste” Ocak 1983’te yaparak o günkü ilgili bakanlığa sunuyordu.

Çok önemli olan bu proje İstanbul’un gelecekteki raylı sistem ve metrosunun da başlangıç projesi olacaktı.

Proje İstanbul’un Sur içi, Rumeli ve Anadolu Yakası olmak üzere üç ana bölümden oluşuyordu.

Burada bizi ilgilendiren, Anadolu Yakası’ndaki Üsküdar’dan Beykoz’a kadar olan mesire yerlerine giden hattın projelendirme çalışmasıydı.

Hattın birinci etabı “Üsküdar-Göksu” olarak belirkenmişti.

Üsküdar iskelesinden başlayıp devam edecek olan tramvay durakları şöyleydi:

Üsküdar İskelesi
Paşa Limanı
Kuzguncuk
İstavroz
Beylerbeyi
Çengelköy
Vaniköy
Kandilli
Anadoluhisarı

Sözünü ettiğim hatları yapmak isteyen Mösyö Coste bir yapım planı hazırlamış ve finansmanını bulmuştu.

Bu projenin hayata geçirilmeye çalışıldığı yıl 1983’tü.

Ne yazık ki, o günkü siyasal şartlar ve farklı baskı gruplarının direnciyle bu proje hayata geçirilemedi.

O tarihte, bu hat hayata geçirilmiş olsaydı, bugün, Üsküdar’dan Beykoz’a kadar hiç şüphesi raylı sistemimiz çoktan metroya dönüşmüş olacaktı.

1873’lü yıllardan günümüze kadar Üsküdar-Beykoz arası haklı olarak metro beklemektedir.

İstanbul’un bu konudaki en ihmal edilmiş bölgesinin Boğaziçi’nin Anadolu Yakası olduğunu söylersek sanırım yanılmış olmayız.

Bugün İstanbul’un uzak yerleşim yerleri olan Çekmece’den Tuzla’ya kadar olan bölgenin raylı sistemler ve metroyla adeta birbirine yaklaştığını görmek hepimizi sevindirirken, Beykoz ve Üsküdar arasında hiçbir çalışmanın yapılmayışı bölgede yaşayanları üzmektedir.

Bu hattın yapılmayışını, teknik nedenlerle, verimliliğe bağlayanlarla hattın biran önce yapılmasını isteyenler arasındakş tartışmanın bir an önce sonuçlanması gerekmektedir.

Yetkililerle yaptığım özel görüşmelerden edindiğim kadarıyla, teknik problemler çözülmek üzere. Hattın realize edilmesi için “saat/yolcu” parametresi üzerinde çalışmalar devam ediyor.

Yani sizin anlayacağız projeler masada. Tüneller açılmaya başlanırsa metromuz için başlanılmış olacak.

Umarım ilgililer ellerini çabuk tutarlar da bölge insanı biran önce metroya kavuşur.

Yoksa beklenen ama hiç gelmeyen “Samuel Beckett’in” “Godot’u” gibi olmayalım.

Yazarın Yazıları