Nuray AK
  • 12/11/2017 Son günceleme: 12/11/2017 15:53
  • 6.599

Selamların en güzeliyle Dostlarım,

Biraz dertleşeyim mi sizlerle? Bilir misiniz engelli olmanın, bir veya birden fazla uzvunuzu kullanamamanın en zor yanını?

Söyleyeyim: İnsan olma onurunuzu zedeleyen hallere maruz kalmak. Hem vallahi hem billahi insan her şeye zamanla alışıyor, sevdiklerinin desteği varsa hele tamamen iyileşiyor, yeni vücuduna uyum sağlamayı başarıyor, hatta -mübalağa yapmıyorum- eğer ben gibi sonradan engelli oldu ise birçoğumuz sağlıklı zamanlarından çok daha fazla azimli ve başarılı oluyor. Çünkü  teşbihte hata olmaz; dert adı altında bizlerle gönül alışverişi yapan Mevla’m her kolaylığı önümüze diziyor. Peki ya sonra? Şükürler olsun çok yaşamadım ya da bana yaşatılmasına müsaade etmedim ama biliyorum ki birçok engelli kardeşim, tuhaf muamelelerle karşılaşıyorlar. Söylediğini anlamayacağınızı sanan bir görevli soru sorduğunuzda her an: "Senin yanında sahibin yok mu?" diyebilir engelliyseniz. Af buyurun kıtsınız ya anlamıyorsunuz fatura ödemekten, sınava kayıt yaptırmaktan, kimlik bilgilerinizi saymaktan. Birine âşık olup ailesine haber salsanız: "Neyine güveniyor evlenmek için?" derler, adettendir. Neyinizi çok merak ederler, öyle ya iş-güç nasıl yapacak, para nasıl kazanacak... Sanki o zamana kadar geçiminizi o sağlıyormuş gibi. Aileniz veya arkadaşlarınızla sokağa çıkarsınız: "Al yavrum şu parayı çok fazla değil ama idare ediver, çok yazık sana vahh!" şeklinde göçersiniz bazen de.

Sözüm ona moral depolamak için çıkmıştınız ama vah ki ne vah size! Otomobil alayım dersiniz ama şöyle havalısından canım... Ne de olsa Allah nasip etmiş çalışmışsınız ve ailenizde katkı sağlamış, ÖTV indirimi de var hazır, ‘hayat bu sefer de bana güzel olsun’ diyerek afillisinden bilmem kaç beygir araca niyet edersiniz… Daha yasalar önünüze dikilmeden komşunuz, "Bu ne kardeşim biz yıllarca çalışalım devlete, bir sürü vergiyle alalım arabamızı, siz bu kadar indirimle alın koca arabayı, oh sakat olmak vardı!" diyerek küfür eder. Çok  meraklıysan gir abi arabanın altına, ya ölürsün ya da sakat kalır ucuza araba alırsın diyesi geliyor bazen insanın. 

Eğitim hayatınızda hedefler koyarsınız ailenizle birlikte şu okulu bitirip şu mesleği seçeyim diye. Ufku geniş ve başaracağımıza inanan eğitmenlerimi tenzih ederim. "Şu sınıfı yalan yanlış geçirttiririm ben sana, sınavdan kalırsan sözlüyle yükseltirim notunu" der hoca.  Yeter ki okuldan kaydın bir an önce silinsin, mezun ol diye. Oysa demez ki derste anlamadığın konular için 10 dakika sana ayırayım, yeter ki başar ve üniversiteyi kazan diye. Gerçekten inancıyla yanımızda duran gayretkar eğitmenlerimizden af dileyerek bu gerçekleri yazmak zorundayım. Ellerinizden öperim, hele de kendi öğretmenlerimin... Ama malum dernekçilikte 12., engellilikte 21. yılımı bitirdim, araştırdıklarım ve bana ulaştırılanlar hiç yadsınacak gibi değil. Birebir mücadelesini hukuki yazışmalarla yaparak çözmeye çalıştıklarımız bile var içlerinde maalesef.

Ve son bir örneğim var içimi delen. Askersinizdir en yakışıklısından, vatanı savunursunuz çünkü vatan namus demektir anne gibi, kardeş gibi. Gocunmazsınız bunu yaparken asla, feda ettikleriniz de gözünüze gelmez. Ömrüm sakat geçecek eyvahlar olsun, pişmanım sözü aklınızın ucundan bile geçmez. Dönersiniz evinize ampute (bacağınız kesilmiş halde) ya da omurilik felçli (belinden aşağısını hissetmez) olarak. Ne dert? Vatan sana canım feda demişiz bir kere. Artık bir Gazisinizdir anlı şanlı. Selam olsun cümlenize, Allah razı olsun hepinizden. Sonra her şeyiniz yoluna girer, hayatınız ailenizle birlikte mutlu mutlu devam ederken atlarsınız otomobilinize. Fakat o da ne; koca Başkentimin yollarında moda tabirle maganda bana göre zalim üç-beş genç vatandaş, yolda her şoförün her dakika yaşadığı kıytırıktan bir yol kapmaca-geçmece oyununu (bizim ekranda izleyip şahit olduğumuz durum bu) sizinle yaşar ve en yakın benzincide sanki ırz namuslarına bir halel getirmişsiniz gibi, babalarını bıçakla sekiz yerinden delik deşik etmişsiniz gibi saldırırlar üstünüze doğru. Yapma dersiniz, etme eyleme, sana layığın olan karşılığı artık veremem, ben tüm öfkemi vatan düşmanlarının üstüne saldım, kendi vatan kardeşime yapmam hem istesem de yapamam, engelliyim, gaziyim, bak araçta karım ve çocuğum da var yapma... Nafile! Bilmem kaç promil kin, nefret, zalimlik ve cehalet yüklü sözüm ona bu Türk gençleri şaşmazlar niyetlerinden, dönmezler iğrençliklerinden. Sonrası malum, her suçlu gibi (eski karısını öldüren cani koca, çocuk tacizcisi, sağlık çalışanlarına saldıranlar vs.) savcılık tarafından serbest bırakılır çoğunluğu. Serbest bırakılmak ne demek? Benim hukuk dilinden anladığım kadarıyla "suçun yok, hadi aferin, geçmiş olsun" demek... Neyse ki, şükürler olsun Milli Savunma Bakanlığı ve şerefli itirazı var... Yoksa bizlere de bir yürüyüş farz olacaktı.

Gördünüz mü dostlarım, engellilik nasıl da zor? Olan biten tek şey insan yerine konulmamak. Ama unutmamak lazım, bugün bana yarın sana dünyasındayız. Dünyada dengeler bir hızlı değişiyor ki; evlere şenlik. Bugün sultansın, yarın en zelil halde bir mahkûm. Bugün atletizm şampiyonusun, sabahına felçli. Rallinin kralısın, sonra koma haldesin. Asla bilemiyoruz ne göreceğimizi, olur ya bir gün halim o şekil olursa bana nasıl davransınlar sorusuyla hareket etmek lazım. Kimsenin yaşam hakkına veya yaşam şekline, onuruna laf edecek durumu olamaz. ‘Sen kimsin kardeşim’ derler adama, ‘sen kimsin?’ Allah sevdi, Allah yarattı, o öyle takdir etti. Yediriyor, içiriyor, mutluluğumu veriyor, sana ne hak ne de laf düşmez. Hadi şimdi git işine, ruhunu ıslah eyle, insan sevme dersine çalış, yok benden bir güzellik olmaz diyorsan da gölge etme başka ihsan istemez. Bu vesileyle yaklaşan "3 Aralık Dünya Engelliler Farkındalık" gününe, sapasağlam ama engelli dostu olarak, kimsenin engeli olmadan erişmenizi dilerim.

Dostlar, dertleşmem uzun cümlelerle oldu affedin. Ama asıl anlatmak istediklerim başlıkta saklı. Vallahi inanıyorum biz başaracağız. Her yaş grubundan öyle çocuklar, öyle gençler ve projelerini okuyor ve izliyorum ki; sevincimden, gururumdan ve istikbale inancımdan gözlerim şelale oluyor. Hepsi bizim canlarımız, yavrularımız. Derneğimizde zaman zaman çocuklarla buluşuruz biz. Anaokulu, ilköğretim, ortaöğretim ve üniversiteli. Bir görseniz duysanız, o merhamet ve çözüm odaklı cümlelerini. Size nasıl yardım edelim abla, büyüyünce mimar olursam ben hep okullara asansör yapacağım abla, akşam babama gidip evin girişine rampa yapmasını isteyeceğim abla... Gibi sevgi sözleri mi istersiniz... Hafta sonlarını çocuk üyelerimize İngilizce, takı tasarım vs. eğitimler vererek değerlendiren üniversiteliler mi dersiniz. Bulduğu bir tanecik kapağı bile dernek binamıza koştura koştura getiren lise öğrencilerimiz de cabası. Çok şükür bin şükür.

Tarihimizi okuyor, hem de araştırıyoruz artık. Aslında nerelerden gelerek bugünlere erişmişiz, biliyoruz. Hatalarımız nelere mal olmuş ya da hangi gevşekliğimizin bedeli ne olacak? Tahminimiz var. Soyumuz hep gözde, hep kıskanılan. Ah işte bu defa sonlarını getirdik dedikleri ama asla yıkamadıkları. Savaşarak yenemeyince ekonomi, sanayi, teknik ve siyasi saldırılarla  deforme etmeye çalıştıkları fakat her defasında küllerinden doğmasına vesile oldukları bir soyuz biz. Çalışmamız, hem çok çalışıp herkesten daha donanımlı bir o kadar da uyanık olmamız gerektiğini öğrendik.  Hamdolsun. Allah'ım bizi emin kıl. Her emanetinde bizleri emin bul. Vatan, millet, bayrak, mukaddesler, hepsine karşı görevimizi ve hakkımızı bildirt Allah’ım! Ne bir can incinsin bizden, ne bir kalp kırılsın ahvalimizden, dilimizden. Abdülhamid Dedemizin duasıyla yakarıyorum:

Yâ Rahman!..

Adaletinle tecelli edersen hepimiz kül oluruz!
Bize acı!
Resûlünün, Sevgilinin, Kainatın Efendisinin nurunu kaydeder gibi olduğu için bu hale gelen millete, rahmetinle, fazlınla, lütfunla tecelli et!

Yâ Kâdir!
Kundaktaki yavruyu gagasına almış, kaçıran leş kuşunu düşürüp çocuğu kurtarmak ancak senin kudretine sığabilir. Leş kuşlarının gagasında kundak çocuğuna dönen milletimi kurtar Allahım!

Ve ben hiçbir kardeşimi kınamıyor, kendi nefsimde dahil kimseden ümidimi kesmiyor, hangi manevi hastalıkla kuşatıldık ise hepsine galebe çalabileceğimizi biliyorum. İhtiyacımız olan güzel ahlak, iyi ve merhametli hal çok uzaklarda değil. Bu zamana  dek ne olduysa oldu. Ama artık:

Her gün bir yerden göçmek ne iyi 

Her gün bir yere konmak ne güzel

Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş

Dünle beraber gitti cancağızım

Ne kadar söz varsa düne ait

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım…

MEVLANA

Arayanlar bulanlardır hem... Baki Hüda'ya emanet olunuz...

İrfan meclisine erişebilsem

Varıp anlar ile görüşebilsem

Aşkın kervanına karışabilsem

Yolda bırakmazlar alırlar seni 

Gelirsen demezler gelme dön geri

Kapıdan savmazlar alırlar seni hay hay!!!

Anonim

 

Yazarın Yazıları