Ekrem TUNCER
  • 18/11/2016 Son günceleme: 18/11/2016 12:02
  • 5.569

Gazetemiz yazarlarından değerli büyüğümüz Sayın Avukat Ferda Kazancıbaşı abimiz son yazısında ‘Başkanlık Sistemi İslam’a Aykırıdır’ isimli bir yazı kaleme aldı. 

Yazının içeriğini kısaca özetlersek; Sayın Kazancıbaşı, Osmanlı’dan başlayarak parlamenter sistemin geçmişini anlatmış ve en sorunsuz başkanlık sistemine örnek olarak ise A.B.D.’yi göstermiştir.

Yazının devamında ise İslam tarihinden örnekler vererek kuvvetler ayrılığına muhalif bir düşüncenin İslam’a aykırı olduğunu iddia etmiştir. Hazreti Ömer örneğiyle de bu iddiasını güçlendirmeye çalışmış ve yazının sonunda ülkemizde oluşturulabilecek bir başkanlık sisteminin kuvvetler ayrılığı ilkesini uygulayamayacağını ve bunun ne Hazreti Ömer’in adaletine ne de İslam’ın esaslarına uymayacağını belirtmiştir.

Değerli büyüğüm Ferda Kazancıbaşı'nın görüşlerine saygı duymakla birlikte bu yazısına binaen bende birkaç kelam etmek istiyorum.

Sosyoloji ve siyaset biliminin atası sayılan Endülüslü Müslüman alim İbn Haldun’un meşhur eseri Mukaddimesine baktığımızda, İslami anlamda hilafetin en iyi raşit yani 4 büyük halife döneminde yaşandığını belirtir. Bu dört büyük halifenin yaşamı boyunca Hz. Peygamberin (S.A.V.) hem İslam öncesi hem de İslam sonrası yanında bulunmaları, verilen görevleri yaparken adaletli ve merhametli davranmaları vs. gibi unsurlardan ötürü bütün Müslümanlar tarafından kabul görülmüşlerdir.

İbn Haldun Raşit halifelerden sonraki dönemde Emevi Devletinin kuruluş aşamasının olması gerektiği gibi tezahür ettiğini çünkü devletin bekası için meşhur deyimiyle ‘asabiyet’ kavramının yani güçlü bir milliyetçikabilecidevletçi(buradaki maksat sadece ırki değildir) bir devlet anlayışının kurulması gerektiğini belirtir. Bunu söylerken de o zamanki insan tabiatını tahlil ederek bu kanıya varmıştır. Çünkü raşid halifeleri o zamana kadar ki tüm coğrafyalardaki Müslümanlar kabul etmişler fakat sonraki süreçte raşid halifelerin konumuna erişecek biri kalmamıştır. Bunun sonucu denklikler meydana gelmiştir. Tarihi yaşandığı zaman ve mekâna göre yorumlarsak, o zamanki sürecin çok sıkıntılı olmasından kaynaklı Hz. Muaviye döneminde Emevi devleti kurulmuş ve saltanata dönüşmüştür. İbn Haldun devletleri insanlara benzetir ve çocukluk, gençlik ve ihtiyarlık dönemlerine böler. Emevi devleti de kuruluş aşamasında asabiyet kavramıyla devleti yükseltmiş fakat sonraki süreçte bu asabiyet kavramını abartmış, devlet amaçlarından sapılarak en sonunda ise Emevi devleti yıkılmış, torunları ise bugünkü İspanya topraklarında Endülüs Emevi devletini kurmuşlardır. Bu kısa bilgiye binaen diyebiliriz ki İslam tarihine baktığımızda ilk saltanat Emeviler ile başlamıştır. 

Yukarıdaki örneği neden verdiğimi açıklayayım. Hakkında Nas olmayan yani ayet, hadis olmayan meseleler maslahata havale edilir. Maslahat ise her devirde başka tecelli etmektedir. İslam dini siyasi yönetimde maslahat ve içtihat durumuna göre asgari uygulanması gereken kurallara uygun olduktan sonra herhangi bir yönetim şeklini emretmemiş veya men etmemiştir.

Yukarıdaki kurallara uygun olduktan sonra yönetimin şekli ister monarşi, ister cumhuriyet, yönetimin adına ister parlamenter isterseniz de başkanlık sistemi deyin İslam’a uygundur diyebiliriz. Eğer derdimiz İslam’a uygunluk ise yukarıdaki maslahat usullerine binaen cevabı budur.

Ayrıca, madem İslam’a uygunluktan bahsediyoruz. Bir örnek daha verelim. Şu anki parlamenter sistemde herhangi bir koalisyon kurulamadığını varsayalım. Anayasamızda bunun süreci bellidir. Bu süreç içerisinde devletimiz işini gücünü bırakıp aylarca hükümet kurma sendromu yaşayabilmektedir. Bunun tezahürleri de daha önce yaşanmıştı. Bu sendrom krizlere dahi sebep olmaktadır. O zaman bu kadar sıkıntı çıkaran parlamenter sistemde İslam’a uygun değil mi demeliyiz?

Yorum farklılıkları hep olmuş ve olmaya da devam edecektir. Bundan 15 yıl önce ‘bazı haklar laiklik ilkesine aykırı eğer serbest bırakılırsa laiklik elden gider’ diyenler vardı. Bugün o haklar serbest bırakılmış ve laiklikte yıkılmamıştır.

Selametle…

Yazarın Yazıları