A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 07/05/2013 00:11
  • 15.134

Malumunuz olduğu gibi; pervane adında meşhur bir cins kelebek vardır.

Gece yanmakta olan ampullere ve ateşe karşı aşk derecesinde temayüllüdürler.

Yaz aylarında, gece pikniklerde ateş yaktığımız zaman o ateşin etrafında toplanırlar ve ateşe düşerek yanarlar. En bariz olarak gördüğümüz yerler ise eskiden kullanılan gemici fenerlerinin ve gazyağlı lambaların etrafında dolaşırlar ve o ateşe dalmaya çalışırlar. Lambanın camına çarpıp dururlar.

Belki de canı yanıyor olsa da tekrar aynı ateşe meyleder dururlar.

O kelebeğin yanan muma, lambaya veya herhangi bir ateşe karşı, aşk derecesinde bir temayülü olduğu da âşikâr görülmektedir.

 

Evet, onun neler hissettiğini bilemiyoruz ama göz göre göre yanmaya, felâkete ve helâkete gittiğini, şuur sahibi her insanlar olarak çok net anlıyor ve her zaman da onun yandığını görüyoruz.  

·        Hani bu gerçeği gören insan, o kelebeğe acıdığından ve âkıbetini de bildiğinden, ona söz anlatabilseydi, pervaneye elbette şöyle yalvaracaktı:

-“Bak pervaneciğim, vazgeç bu yanlış davranıştan. O parlak ve câzip gördüğün şeyden sana zarar gelecek. Ondan uzak dur. Kendine ve şu güzel bedenine yazık edeceksin. Bak, sonraki pişmanlığın hiç bir işe yaramayacak. İş işten geçmiş olacak. Tam zevk aldığın zamanda, güzelim hayatın mahvolacak…”

·        Saygıdeğer dostlarım, bu olayda çok net olan şu:

O pervane göz göre göre ateşe düşeceği, rengârenk kanatlarını ve güzelim hayatını mahvedeceği halde, kendi yanlış davranışlarını da maalesef DOĞRU zannediyor olmasıdır.

Şayet doğru zannetmeseydi, asla böyle yapmazdı…

 

Evet, bu pervaneden alacağımız çok ibretler ve dersler var.

Birkaçını ben arz edeyim, devamını sizler düşünün:

·        Öncelikle, şu pervanenin kaderi veya akıbetiyle, insanoğlunun akıbeti birbirine çok benziyor.

Yani; insanoğlu da bir takıp cazip ve parlak şeylere meyledip veya müptela olup, kendisini Cehennem ateşine müstahak ediyor…

…… Yalnız çok önemli bir kaç fark var:

O pervane, o parlaklık ve cazibeye kapıldığında, acı akıbeti hemen tecelli ediyor.İnsanoğlununki ise çok az bir kısmının cezasını dünyada görüp, çok önemli cezaları ve acı akıbeti ise Âhiret âlemlerine bırakılıyor.

Bir de; o pervaneye ateşe düşmemesini ikaz eden yok. Ateşe düşerek yanması normal sayılabilir. Fakat insan için durum böyle değil.

Öncelikle AKIL verilmiş. Bir takım parlak ve câzip şeylere takılmayalım diye her dönemde uyarıcı Peygamberler gönderilmiş. Onlara suhuf ve Kitaplar gönderilmiş. Âhir zamanda ise Hz. Muhammed SAV ve Kur’ân gönderilmiş. Hz. Muhammed’den SAV sonra ise asır ve kutup imamları ve Müceddidler gönderilmiş.

İşte o İlâhî hatırlatmalardan birkaçı şöyle:

·        Şeytan ki: (Allahın lâ’netine uğrayınca) “Ya Rabbî, Senin kullarından mutlaka bir pay edineceğim (onları kendi tarafıma alacağım). Mutlaka onları saptıracağım, onları(şunu da edineyim, bu işimi de tamamlayayım, şöyle vakit geçireyim gibi) birtakım temennilerle oyalayacağım. ……… ” (Nisa S., 118, 119. Âyetler:)

Bu şeytanlar onları (İnsanların çoğunu) yoldan çıkarırlar, ama onlar kendilerinin hâlâ doğru yolda olduklarını sanırlar. (Zuhruf: 37. Ayet.) [Prof. Dr. Suat Yıldırım meali.]

·        (Resulüm!) Sen onları pişmanlık ve üzüntü günü (olan, Kıyamet ve Âhiret) hakkında uyar. Çünkü onlar bir gafletin içine dalmış oldukları halde ve henüz iman etmemişken (bir bakarsın) iş olup bitmiştir. (Meryem S. 39. Âyet.)

O gün, zalim kimse (ahrette, acı akıbetini görünce) pişmanlıktan ellerini ısırıp şöyle der:“Keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım!”(Furkan S. 27. Âyet.)

 

Bizlere düşen; iş işten geçmeden, parlak ve cazip günahlardan bilinçli bir şekilde korunarak, sınavda olduğumuzun idraki içinde, bu emanet vücudumuzu selâmetle sahibine teslim etmektir. Vesselam...

Yazarın Yazıları