A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 24/02/2013 23:11
  • 24.752

-Falan doktor hayatımı kurtardı, ona minnettarım.

-Filân zât İstanbul’u kurtardı, ona hayranım.

-Şu kimse şu şehir halkını Fransız işgalinden kurtardı, ona çok müteşekkiriz.

-O kahraman zât bu ülkeyi düşmandan temizledi, ona hepimiz minnettarız.

-Ben iflâs etmişken, şu zât benim elimden tuttu, beni ticârî hayata döndürdü, onu çok seviyorum.

 

Evet, bu cümleler gerçekten doğru ve olması gereken teşekkür cümleleridir. Her akl-ı selim kişi kendisine yapılan fedakârlıklara, minnettarlıklarla, hayranlıklarla, sevgi ile ve teşekkürlerle karşılık vermelidir. Aksine davranışlar ise kesinlikle nankörlüktür…

Bizler, genellikle bu konuda nankör veya münkir değil, müteşekkir insanlarız, fakat bu konuda, maalesef pek ölçülü davranamıyoruz.

Meselâ:

1.) Bizi ölümcül bir hastalıktan kurtaran, yani geride kalan kısacık hayatımıza tekrar kavuşturan doktora minnettar oluyoruz da bize, biz hiç hiçbir şey değilken bizi VAR eden, her şeyimiz mükemmel olarak, sağlıklı bir hayat bağışlayan yüce yaratıcıya, mutlaka yapılması gereken minnettarlığımızı, çok ihmal ediyoruz.

2.) İstanbul’umuzu fetheden kumandana veya düşman işgalinden kurtaran kumandana hayran oluyoruz da, İstanbul şehrindeki tüm zemini, dağları, denizleri, nehirleri, her mevsimde vagon-vagon lütfedilen her cins meyve ve sebzeleri göndereni çok az zikrediyoruz.

3.) Ülkemizi ve bizleri düşmandan koruyan TSK ve emniyet güçlerimize minnettar oluyoruz da, bize emanet olan bir trilyon hücrelerimizin her birini, her dakikada, 70’er defa kontrol ettirerek, virüslerden, mikroplardan ve kanser gibi her türlü hastalıktan koruyan O Yüce Kudreti pek umursamıyoruz…

A’raf suresi, 10. Âyet: “..NE KADAR DA AZ ŞÜKREDİYORSUNUZ!!!...”

..Çok doğru, değil mi?...

Bu gerçekler ışığında, çok net olarak şu anlaşılıyor:

Bizler, nefis ve şeytanın dürtüleri ve yanıltmalarıyla, 100 senelik dünya hayatını, SONSUZ ve EBEDÎ bir Âhiret hayatına tercih ediyoruz. Dünya meşgûliyetlerine dalıp, bu azîm hatanın, pek farkında bile olmuyoruz. Kâinatın en doğru sözlüsü olan Yüce Yaratıcımızın emir ve yasaklarını ve O’nun c.c. Muhammed-ül Emîn unvanıyla anılan yüce Peygamberinin (sav) uyarılarını bile ciddiye almıyoruz…

Oysa her birimiz akıllı ve hesap bilen insanlarız.

100 Senelik bir hayat mı çok, EBEDÎ ve SONSUZ bir hayat mı çok?

Bunu da çok iyi biliyoruz… (..Veya Zannediyoruz!)

Yazabildiğimiz veya düşünebildiğimiz en büyük bir rakam ile SONSUZLUK mukayese edildiğinde, o en büyük rakamın SIFIR hükmüne düştüğünü bildiren matematik kuralını, sadece dünyevî hesaplarımıza mahsus ZANNEDİYORUZ…

Tüm bu gerçeklere rağmen, O en doğru sözlülerin uyarılarını, maalesef çok hafife alıyoruz ve ebedî ve sonsuz bir azâba doğru sürüklendiğimizi bile fark edemiyoruz…

 

O uyarılardan birkaçını hatırlayarak, sizleri tefekkürlerinizle baş başa bırakacağım:

En’am Sûresi, 31. Âyet: Allahın huzuruna çıkmayı yalan sayanlar, gerçekten en büyük ziyana uğramışlardır. Nihayet kendilerine ansızın kıyamet günü çattığı zaman, onlar (günâh) yüklerini yüklenerek, diyecekler ki: orada (Dünya hayatında) yaptıklarımızdan dolayı, eyvah bize!... (..diyecekler.)  

Dikkat edin, ne kötüdür o yüklenip taşıyacakları şeyler!

 

Yasin Sûresi 48-52. Âyetler: Ve yine derler ki: “Eğer doğru söylüyorsanız, bizi tehdid ettiğiniz bu mezarlardan kalkma ne zaman?” ..derler. Oysa onların beklediği tek bir sestir ki, birbirleriyle çekişip dururken onları yakalayıverir. İşte o zaman, ne bir vasiyette bulunabilir, ne de evlerine dönebilirler. ..Ve, Sûra üfürülür. O anda onlar kabirlerinden çıkmış, Rablerine doğru koşmaktadırlar. “Eyvah bize!” derler. “Kim kaldırdı bizi kabirlerimizden? İşte bu Rahmân'ın vaad ettiği şey; demek peygamberler doğru söylüyormuş!...” 


NUR Suresi, 31. Âyet: Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tabi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler).

Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz…

Yazarın Yazıları