Ömer KASAP
  • 01/01/1970 Son günceleme: 19/04/2014 00:11
  • 13.575

Çocukken hıçkırarak ağladığımız şeylere bugün gülüyor olmamız gibi hayat, biz büyüdükçe/yaşlandıkça ‘dünya’ gözümüzde küçülüyor. Dün acıtanlar, bugün sıradanlaşıyor.

Tohumdan fidana, fidandan ağaca gibi insan; dün başını eğdiği rüzgâra bugün kalınlaşan kabuklarıyla meydan okuyabiliyor. Yaratılmışların en şereflisi kılınmakla kalmayıp, ‘yoktan var eden’ o yüce yaratıcının kendisinin halifesi tayin ettiği, zekâ ve ‘ilim’ ile donattığı ‘insanoğlu’nun hayatı gerçekten sırlarla dolu. 

‘Hayat’ denilen bu rüya âleminde olup biteni izlemekle kalmayıp  üzerinde ‘düşünebilen’ler, İsmail’i korkusuzca bıçağın altına yatıran o sırlı narkozu tadıyor. O narkoz vücuda girdiğinde işte gerçek hayat o zaman başlıyor. Ne canın yanıyor, ne endişen oluyor. Takvim yapraklarının birer birer hayatından kopardıkları canını acıtmıyor. Hesabını sen değil, ‘matematiği’ var eden tutuyor. 

Bugün ‘huzursuz’ bir toplum oluşumuzun nedeni sadece bu; İsmail gibi bıçağın altına yatacak ‘yürek’ yok. Mutluluklarımız çok kısa sürüyor. Her şeyi çok hızlı ‘eskitiyoruz’. ‘Hayat’ la davalık olmayan yok; Herkesin eksik kalan bir şeyleri,  uğradığı haksızlıkları var. Kimsenin bekleyecek ‘zaman’ı da yok. Herkes bir kestirme yol tutmuş, anayolu kullanan yok. 

Yaratılmışların en şereflisi kılınan rahmet peygamberinin bile yetim büyüdüğü, aç kaldığı, zahmet çektiği bir hayat kime ne versin? Kimi, niye güldürsün?

İlk insan Hz. Adem’in kendisini affettirmek için araya koyduğu  ‘O’ hatırlı isim, kendisinden kaç soylu nesil sonra ‘kutlu doğum’ ile dünyaya gelecek o övülmüş ‘alemlere rahmet’ peygamberi... Zaten ‘Peygamber’ olarak yaratılmış ‘O’ kutlu isim tescillenmek için 40 yıl bekledi. Sadece 23 yıllık irşat için 40 yıl...

Düşündükçe yoruluyor, yoruldukça ‘küçülüyorum’.

Sadece yer yüzünün değil, ‘alem’lerin en şereflisi, en ayrıcalıklısı övülmüş peygamberin, yine yeryüzünün en sıcak coğrafyasında  klimaların, konforlu ulaşım araçlarının henüz ‘ikram’ edilmediği bir zaman diliminde  dünyayı şereflendirmiş olması ‘sırlı’ değil mi?  Bugün tüm ekonomisinin temelini  petrole dayamış o topraklarda ‘aç’ ve ‘sefalet’ içinde yaşamış olmaları ilginç değil mi? 

Her şeyi yoktan var eden yüce Alllah (C.C)’ın  ayetlerinde övgüyle bahsettiği  ‘O’ kutlu insanın, ibadetlerle doldurduğu gecelerden kalan küçücük  bir zamanı dahi geçiremediği ergonomik ve ortopedik yatağında ben yatıyorum.

Kızgın güneşin altında haftalarca kumlara bata çıka yaptığı hicretinde ona eşlik etmeyen klimalı arabalarla tatile biz çıkıyoruz.

Uzun ve kavurucu yaz sıcağında tuttuğu oruçlarda Mekke toprakları gibi kupkuru kalmış mübarek ağızlarının kavuşamadığı  o buzlu suyu eskidi diye toprağa biz döküyoruz.

Saat yerine ‘kendilerini’ kurarak yok yazılmadıkları  sabahları karşılayan alarmları biz ‘erteliyoruz’.

Yine de ‘O’ndan daha yorgun, daha sabırsızız.... 

‘Sır’lı yaşamın ‘sır’ları  sadece ‘sır’ra ermişlerde kalmasın.

İlahiyatçılarımız uzun uzun, oluk oluk ‘O’nu anlatsın. 

‘Çile’ saltanatının o büyük Sultanına ve sadık hanedanına selam olsun.

Yazarın Yazıları
Dahası